İşe alımlarda yapılan değerlendirmelerde karakter bir tarafa bırakılırsa genellikle üç unsur öne çıkar;
- Bilgi (diploma),
- Beceri (yetenek),
- İlgi (enerji ve tutku)
Türkiye'de sistem bilgi bazlı olduğu için genelde diplomaya bakılır.
Parlak diplomalı olanlara konsantre olunur.
Ama asıl olan, beceri denen yetenektir (talent).
Kariyer bir uçurtmaysa, yetenek bu uçurtmanın ta kendisidir.
İlgi ise uçurtmanın rüzgarıdır.
Peki diploma ne işe yarar?
Ülkemizde işe alımlarda bir ön rüzgar yarattığı aşikardır.
Peki dünyada bu rüzgar nasıl esiyor derseniz, “Zengin baba, yoksul baba” kitabının yazarı Robert Kiyosaki'nin satırlarına bir göz atmamızda yarar var.
Yazara göre okullarda genelde üç çeşit insan diploma alır.
A Grubunda yer alanlar; genellikle çok başarılı ve parlak derece yapanlardır.
B Grubunda yer alanlar; A'lardan sonra gelen düz mezun olabilenlerdir.
C grubunda yer alanlar ise; genellikle sınıfta kalarak veya dersleri tekrar alarak zar zor geçip diploma alabilenlerdir.
Gerçek hayatta ise;
A Grubu öğrenciler; genellikle özel şirketlerde “beyaz yakalı” olarak görev alırlar.
B Grubu öğrenciler; genellikle devlete kapak atmaya çalışır.
C Grubu öğrenciler ise; genellikle A Grubunun beyaz yakalı olarak çalıştığı şirketlerde “Patron” olurlar.
Şimdi siz bu satırların fazla klişe ve genelleştirme koktuğunu iddia edebilirsiniz. Ancak, C grubu öğrencilerin kendi hayatlarında başarısızlığa alışkın olmaları nedeniyle daha kolay risk aldıkları ve hiç kimse onları işe almadığı için, müteşebbis olmaya soyunmaları gerçeğini değiştirmez. Bu grup sürüden ayrılıp, kurtla yüzleşen gruptur.
A grubu öğrenciler her şeyi kontrol etmek ve kendi başlarına yapmak isterler. Kopya çeken değil kopya veren oldukları için yönetim modelleri de kontrol etmek ve tek başına başarmak üzerine kuruludur. Oysa ki; C grubu diplomalı öğrencileri okuldaki başarısızlıkları nedeniyle hayatta da kontrolsüzlüğe alışkındır. Bu nedenle, şirketlerinde beyaz yakalı olarak A grubu öğrencilere yer verecekler ve kontrol sorununu da pratik bir şekilde çözebileceklerdir.
Eski ABD Başkanı George W. Bush, Southern Methodist Üniversitesi'nin diploma töreninde yaptığı konuşmada önemli bir noktaya parmak basar ve der ki; “Bu öğleden sonra, onur, ödül ve nişan ile mezun olacak olanlara 'Aferin' diyorum. Genellikle C alan öğrencilere ise şöyle demek istiyorum: “Siz de başkan olabilirsiniz.”
Bush, bunları söylerken bir yandan üniversitede aldığı vasat notlara gönderme yapıyor, bir yandan da mükemmel bir not ortalamasıyla mezun olmayanlara şöyle demek istiyordu:
“Hayat, sınırsız ihtimalle doludur ve hayatınızı belirleyen tek şey notlarınız değildir.”
Ünkü astrofizikçi Neil de Grasse Tyson'ın Massachusetts Amherst Üniversitesi'nin diploma töreninde yaptığı konuşmada söylediği gibi: “Not ortalamanız kaç olursa olsun, notlarınız hayatta giderek önemsiz hale geliyor. Çünkü hayatta kimse size not ortalamanızı sormayacak. Not ortalamasının tek önemi, belli bir anda ne olduğunuzu göstermesi olabilir. Bu da demek oluyor ki, notlarınız sizi hayatınızın geri kalanında tanımlamıyor.”
Yazının buraya kadar olan kısmı, parlak diploması olup olmayanlar ile ilgili.
Bir de diploması dahi olmayan dahiler var tabi.
Mesela Steve Jobs, Homestead Lisesi'nden 4 üzerinden 2.65 not ortalaması ile mezun olmuş, Reed Üniversitesi'ni ise altı ay devam ettikten sonra, okul masraflarını karşılayamayacağı gerekçesiyle bırakmıştı. Daha sonra Steve Wozniak ile birlikte Apple'ı kurdu. Gerisi zaten tarihe geçmiş bir efsane durumunda. Jobs bir dahiydi; “hedefe odaklı olması, kimi zaman büyük bir değişim yaratmak adına şirketin geleceğini riske atabilecek kadar cüretkar davranması ve her şeyden önemlisi tutkusu, başarısının yolunu açan en önemli etmenlerdendi.”
Örneğin Bill Gates, 1975 yılında Harvard Üniversitesi'ndeki eğitimini yarıda bırakarak Microsoft'u kurdu. Aslında Gates, çocukluğundan beri iyi eğitim almış, başarılı bir öğrenciydi; ancak en sonunda başarılı olmasını sağlayan bu özelliği değil, “dünyayı değiştirebileceğine inanarak, hayallerini gerçekleştirmek adına sıkı bir çalışma içine girmesi” oldu.
Toplumun standartlarına göre bir üniversiteden mezun olmamak “başarısızlık” olabilir; ancak önemli olan okulda iyi notlar alamadıysanız bile çalışmak, yenilikçi düşünmek ve değişen dünyaya uyum sağlayabilmektir.
Yine Facebook'un kurucusu Mark Zuckerber de, üniversite eğitimini yarıda bırakanlardan. Zuckerberg'in, Harvard Üniversitesi'nde okuduğu sırada, sosyal hayattan tamamen uzaklaşarak kendini web sitesi üzerinde çalışmaya verdiği biliniyor. Onu bu kadar başarılı kılan başka bir şey ise, “şirketinin geçmişte karşılaştığı zorluklar karşısında takındığı kendinden emin ve mücadeleci tavır.”
Virgin şirketler grubunun CEO'su Richard Branson da diplomasızlardan biri. Disleksik olduğu için lise hayatında oldukça zorluk çeken Branson, 16 yaşında okulu bıraktı. Oysa Branson'ın muazzam bir iletişim yeteneği vardı ve nihayetinde o da bunu karşısına çıkan zorlukları aşmak için kullandı. Görünen o ki, tutku, ısrar ve duygusal zeka başarıya giden yolda oldukça önemli etmenler.
Ülkemizde üniversite mezunu olmayanlar arasında; Kartvizitinde gazeteci-yazar-anchorman gibi birçok unvan barındıran unutulmaz karakter Mehmet Ali Birand, önemli projelere imza atan sunucu-yapımcı ve girişimci Acun Ilıcalı, popüler köşe yazarı-yapımcı Fatih başarılı işadamlarımızdan İshak Alaton, Ahmet Nazif Zorlu, Erdoğan Demiroren, Turgay Ciner, Ali Ağaoğlu ilk akla gelen isimler...
Son örneğimizde Elizabeth Holmes, henüz 19 yaşındayken, Stanford Üniversitesi'ndeki eğitimini yarıda bırakma kararı aldı ve Theranos şirketini kurdu. Okula ödediği paranın çok daha verimli bir şekilde kullanılabileceğini düşünerek, kurduğu şirket ile sağlık sektörüne devrim niteliğinde yenilikler getirdi. Holmes, bugün dünyadaki en genç kadın milyarderi.
Bütün bunlar tabii ki, düşük not alıyorsanız veya diplomanız yoksa başarıyı garantilediğiniz anlamına gelmiyor. Amacımız, liseden veya üniversiteden vasat bir not ortalamasıyla mezun olduysanız veya diploma alamadıysanız umutsuzluğa kapılmamanız gerektiğini hatırlatmak. Hayatın inişleri ve çıkışları olduğunu ve okulda çok şey öğrensek de, gerçek eğitim sınıftan çıktığımız anda başladığını anımsatmak. Okulda ders çalışıp sınav olursunuz belki. Hayatta ise sınav olup, ders alıyorsunuz.
Başarının sırrı için belki de atılması gereken üç adımdan ilki; ''Kim olduğunu keşfetmek'' tir. İkinci adım olan ''Kendini kabul etmek''ise en zor olan adımdır. ''Kendini geliştirmek'' ise işin en eğlenceli adımı olsa gerek!
Kaynak: t24.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder