"Üç meslek grubu cüppe giymektedir ve üçünün de cüppesinde ilik-düğme yoktur; din adamları, akademisyenler ve yargı mensupları. Adaleti, bağımsızlığı, tarafsızlığı, sorumluluğu, özerkliği ve özgürlüğü ifade eden bu kıyafetlere bürünmüş̧ gerçek meslek erbabı; hiçbir otoritenin önünde eğilmezler ve iliklenecek düğmeye sahip olmazlar.
Yönetici; onuruyla, haysiyetiyle, birikimiyle, kişiliğiyle, öz gücüyle bir ‘Duruş̧’ sergilemeli ve koltuğuna güç vermelidir. Asîl bir makam sahibi, oturduğu koltuğa güç verendir. Gücün kaynağı koltuk değil, koltuğa oturan olmalıdır. Herkesle ‘iyi’ olan bir yöneticinin; ya bir zafiyeti ya da bir çıkar ilişkisi vardır.
Allah herkese makam nasip etmez, her makam nasip ettiğine de hizmet etmeyi nasip etmez. Bu bilinçle hareket edilerek; oturulan makamın ve tüketilen zamanın hakkının verilmesi gerekir. Geçmişi eleştirerek yahut gelecek zamanı konuşarak, kişi kendisini avutmamalıdır. Yahut devraldığı miras, kişiyi atalete sevk etmemelidir. Çünkü hiçbir sistem; sadece geçmişten aldığı miras ile ayakta kalmadığı gibi, gelecek üzerine kurduğu hayallerle de yol almamıştır. Her şeyden önce; herkes, kendi bireysel imtihanını verdiğini unutmamalıdır. Bir başkasının başarısı ya da başarısızlığı, bir diğerinin; ne sığınacağı bir liman, ne de mazereti olmalıdır.
Başta makam sahipleri olmak üzere, tüm çalışanlar “Haklar-Sorumluluklar” dengesini korumalıdırlar. Ne kadar hak varsa o kadar da sorumluluk olduğu unutulmamalıdır. Hakkını ararken sıfır tolerans gösteren, sorumluluğunu yerine getirmezken sonsuz mazeret sunanlardan olunmamalıdır."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder