Prof. Dr. Veysel Bozkurt: "İslam Dünyasında Bilim ve Teknoloji: Sorun Nerede?"


Prof. Dr. Veysel Bozkurt: "İslam Dünyasında Bilim ve Teknoloji: Sorun Nerede?"

Prof. Dr. Veysel  Bozkurt, iki aylık dergilerimizden birisi olan ÇETO'da kaleme aldığı "İslam Dünyasında Bilim ve Teknoloji: Sorun Nerede?" başlıklı yazısında önemli noktalara işaret ediyor... Söz konusu yazıyı iktibas ediyorum. Yararlı olması dilekleriyle...

Bilim alanında gurur kaynağı olan Aziz Sancar, "İslam dünyasında 500 yıldır bilime doğru dürüst katkımız olmadığını" söylüyor. Sonra da ön yargılarımızı bir tarafa bırakarak herkesin üzerinde dikkatle düşünmesi gereken bir karşılaştırmayı yapıyor: Dünyadaki Yahudilerin toplam nüfusu, İslam dünyasının nüfusunun yüzde birinden daha az; ancak Nobel bilim ödüllerinin yüzde 20'sinden daha fazlasını alıyorlar. 118 yılda toplam Yahudi bilim adamı  Nobel ödülü alırken, Yahudilerden yüz kat nüfusa sahip  olan İslam dünyasından bilim insanlarının aldığı toplam ödül sadece 3'tür. 

İçimizden bazıları, Nobel'i verenlerin bize karşı ön yargılı oldukları için bu sonucun ortaya çıktığını söyleyebilirler.  Ancak bilim ve teknoloji alanındaki diğer göstergeler de Nobel sonuçlarından farklı değil. Alınan patent, know-how, akademik yayınlar ve bunların etki faktörlerine baktığımızda benzer sonuçlar görebiliriz. 

Yükseliş döneminde  bilim, felsefe ve teknolojide önemli buluşlara imza atmış İslam dünyasının bugünkü durumunu neyle açıklayabiliriz? Kuşkusuz böylesine kapsamlı bir soruyu cevaplamak kolay değil. İslam dünyasında bilim ve teknoloji tarihinin önemli isimlerinden olan Fuat Sezgin'in de vurguladığı şekilde, "Bilimler tarihi insanların müşterek mirasıdır. (...) Bilimler sıçramalar yapmıyor, (...) yavaş tekamül ediyor". Bir diğer ifadeyle insanlar geliştiriyorlar. Fuat hocaya göre, Müslümanlar M.7. yüzyıldan itibaren bilimleri Yunanlılardan, Hintlilerden almışlardır. Müslümanlar, alimler, bilgilerinden faydalandıkları Hıristiyan ya da Yahudi bilim adamlarını hoca olarak kabul etmişlerdir. Belli bir süre sonra da, başkalarından almanın ötesine geçerek yaratıcı eserler ortaya koymuşlardır. Ancak "Müslümanlar onlardan bilgiyi alırken, hocalarının faziletlerini hiçbir zaman unutmamışlardır (...) 16. yüzyılın sonuna kadar Müslümanlar mütemadiyen yeni şeyler keşfettiler. Yeni ilimler kurdular, eski ilimleri geliştirdiler ve ilerde kurulacak bazı ilimler tarihinde önderliklerini yavaş yavaş kaybettiler."

Prof. Fuat Sezgin, Sefer Turan ile söyleşilerinden oluşan kitapta, bazen pek de alışkın olmadığımız üslupla şöyle devam ediyor: "Müslümanlar ecnebi hocalardan öğrendiler, onlarla birlikte çalıştılar, komplekse kapılmadılar. (..) Yani Müslümanlarda aşağılık duygusu yoktu! Bilgiyi Aristo'dan alınca Aristo'yu düşman görmediler. Ondan "Büyük üstat" diye bahsettiler. Bu tavır bilimin yolunu açtı. (...) Miladi 10. yüzyılda İspanya'da yaşayan Müslümanlar, Avrupa'yı tesir altına aldı. Bu tesir Avrupalılar için düşmanlarının bilimini almak anlamına geliyordu. Müslümanların ise katiyen böyle bir tutumu yoktu. Müslümanlara göre bilimi her ne olursa ve hangi kaynaktan olursa olsun, alınması gereken bir şeydi. (...) Avrupalılar Müslümanlardan alırken "düşmanlarından" alma olarak görüyorlarken, Müslümanlar Yunanlılardan bilgiyi alırken onların ateist olduklarını hiç mesele etmediler. Müslümanlar kaynak gösterme hususuna çok dikkat ettiler. (...) Gerek duyduklarında tenkit ettiler". Ama tenkitleri de karalama şeklinde değildi; tam aksine adil bir tenkit geleneği oluşturdular. Bazı yazarlara göre 12. yüzyıldan itibaren, İslam dünyasında bilim ve teknoloji gerilemeye başladı? İbni Haldun Mukaddime'de ülkenin ekonomik refahı ile bilimin gelişimi arasında bir ilişki kurar. Nitekim İslam dünyasında bilimin geliştiği ilk 200 yıl aynı zamanda gelişen ticaretin ve maddi zenginleşmenin akılcı düşünceyi teşvik ettiği yıllardır. 

Bireyler gibi uygarlıklar da gelişme dönemlerinde özgüvenlidir. Artan özgüven insanları daha atak ve yeniliklere açık hale getirir. Bilim ve teknolojiyi, yitik malları görür, nerede bulurlarsa oradan alırlar; bundan da bir aşağılık duygusu hissetmezler. Tıpkı İslam'ın yükselme dönemlerinde Müslümanların yaptıkları gibi. 

Oysa gerileme dönemlerinde insanlar, daha güvensiz, kompleksli, yenilikten korkan ve daha çok var olanı korumaya odaklı varlıklar haline gelirler. Geleceğe odaklanmaktan çok, geçmişteki başarıları ile avunurlar. Gerileyen ekonomik zenginlik İbni Haldun'un belirttiği şekilde, bilim de gerilemeye yol açar.

İslam dünyasının gerilemesine yol açan faktörler, bu yazının boyutlarını aşar. Bu konuda Haçlı seferlerinin, Moğol istilasının etkisi sıkça vurgulanır. Bu iki saldırının İslam dünyasında çok sayıda şehrin yıkılmasına ve dolayısıyla ticaretin gerilemesine yol açtığı bilinmektedir. Bunun yanında Osmanlı topraklarında ticareti geliştireceği düşüncesiyle verilen kapitülasyonlar ile özellikle endüstri devrimi sonrası, Batı Avrupa ülkelerinin sömürge faaliyetleri de tarihçilerin dile getirdikleri diğer konular arasındadır. 

Bilimin gelişimi açısından önem taşıyan bir başka konu ise matbaanın kullanımında geç kalınmasıdır. Bilindiği gibi matbaa, 16. yüzyıla kadar uzak doğunun en büyük gücü olan Çin'de bulunmuştur. Ancak Osmanlılar ve Çinliler matbaayı bilgiyi yaymak için kullanmamışlardır. David Landes gibi tarihçilere göre matbaanın yaygınlaştırılması, aynı zamanda enformasyonun yayılması anlamına geldiği için yönetici elitler bundan çekinmişlerdir. Çünkü enformasyon güçtür ve enformasyonu kontrol eden gücü de kontrol eder. Matbaa, okuryazarlığın yaygınlaştırılmasını kolaylaştırmıştır. Nitekim İngiltere'de 1800 yılında kadınlar arasında okuma yazma oranı yüzde 40, erkekler arasında yüzde 60'ı bulmuştur. 

Aradan geçen 200 yıldan fazla süreye ve teknolojinin ucuzlayıp yaygınlaşmasına rağmen bugün bile, İslam dünyasında bazı ülkelerin ulaşamadığı bir orandır. İyi bir eğitim (yani beşeri sermaye)  bir ülkenin en büyük zenginlik kaynağıdır. Nitelikli beşeri sermaye olmadan doğal kaynaklardan gelen zenginlik, bilim ve teknolojide söz sahibi olmak için  yeterli olmamaktadır.

Nitekim akademik çalışmaları ile kıvanç duyduğumuz hem Aziz Sancar'ın hem de Fuat Sezgin'in konuşmalarında vurguladığı şekilde, eğitime ve bilime önem verilmesi; yetenekli gençlerimizin bu alanda heveslendirilmesi kritik bir önem taşımaktadır. Bazı sosyal bilimciler, Yahudilerin bilim alanındaki başarılarını eğitime verdikleri öneme ve evlerinin kitaplarla dolup taşmasına bağlarlar. Fuat Sezgin biraz da farkındalık yaratmak amacıyla gözlemlerini iğneleyici bir üslupla aktarıyor; "Türkler okumuyorlar maalesef (...) Uçakta kimin Alman, kimin Türk olduğu kolayca anlaşılıyor; Elinde kitap olan Alman, olmayan Türk" diyor.

Eskiler "ilim iltifata tabidir" derler. Bir ülke neyi ödüllendiriyorsa, insanlar temel ilgilerini o alana yönlendirirler. Biz sürekli İslam'ın ilk emri oku, İslam okumayı teşvik ediyor; ama Müslümanlar bırakın bilimsel araştırmaları, dini metinleri bile okumuyorlar diyoruz. Ya da "bilim Çin'de de olsa gidin alın" diyen bir dinin mensuplarının bilimde neden bu kadar geri kaldığına şaşırıyoruz!

Bizim yanılgılarımızdan birisi, metinlere bakarak hayatı anlamaya çalışıyoruz. Bu sebeple temel metinler bizi bu kadar okumaya teşvik ediyorken, bir türlü neden okumuyoruz diye soruyoruz. Oysa her toplumun uzun yıllar içinde oluşan yerleşik kurumları, değerleri ve beşeri sermayesinin niteliği, temel metinleri nasıl yorumlayacağınızı büyük ölçüde belirliyor. Bu sebeple sorunlarımızın temellerini anlamak istiyorsanız, öncelikle yerleşik kurumlarımıza, değerlerimize ve beşeri sermayemizin kalitesine bakın. İslam dünyasındaki yerleşik ilişkilerden (kurumlardan) kim kazanıyor, kim kaybediyor diye sorun.

Sözün özü: Sorun metinlerde değil; metinleri yorumlayan bizlerde...



Kaynak: 
Bozkurt, V. (2019).  "İslam Dünyasında Bilim ve Teknoloji: Sorun Nerede?", ÇETO, 18-19.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

En Popüler Yayınlar

Öne Çıkan Yayın

4. Uluslararası Dijital İşletme, Yönetim ve İktisat Kongresi | 4rd International Congress on Digital Business, Management & Economics | 20-22 Eylül 2024

4. Uluslararası Dijital İşletme, Yönetim ve İktisat Kongresi | 4rd International Congress on Digital Business, Management & Economics | ...


"Başkalarının yoluna taş koyacağımıza, taş üstüne taş koyalım..."