BECKER Howard S. (2014): “Mesleğin İncelikleri: Sosyal Bilimlerde Araştırma Nasıl Yürütülür?”
Sosyal bilimlerde düşüncelerin sistemetik
olarak kaleme alınmasında, verilere
ulaşılmasında ve bulguların analiz
edilmesinde önemli zorluklar yaşanmaktadır.
Bu zorlukları aşmak için
birçok sosyal bilimci tarafından, bilimsel
araştırma yöntemlerine dair çalışmalar
yapılmıştır. Howard S. Becker da
bu araştırmacılardan biridir. Becker
(2014) bu kitabında, diğer bilimsel
araştırma yöntemleri kitaplarından
farklı bir yol izleyerek deneyimlerini
aktarmış ve sosyal bilimcilerin bir
araştırma esnasında hangi taşların
altına nasıl bakması gerektiğini ortaya
koymuştur. Ayrıca yazar bu kitabında
hangi pratiklerin çalışmayı düzlüğe ve
sonuçta düzgün bir işin nasıl çıkarılabileceğine
ilişkin incelikleri bir usta çırak ilişkisi bağlamında okuyucularına
sunmuştur. Kitap, “İncelikler”, “İmgelemler”, “Örneklem”, “Kavramlar” ve
“Mantık” olmak üzere beş bölümden oluşmaktadır.
Kitabın değerlendirmesine geçmeden önce, Levent Ünsaldı’nın takdim
bölümündeki çok önemli bir tespitine dikkat çekmek istiyorum. “Türk sosyal
bilimcisi keşfetmek ve araştırmak için değil de malumat ve tasnif için
programlanmış gibidir; memuriyetleri ve talimnameleri her ikisi için de
vazgeçilmez kutsallıklardır”. Ülkemizdeki sosyal bilimlere yönelik araştırmalarının büyük bir kısmının bu doğrultuda yapılması sosyal bilimlerin
ruhuna aykırılık teşkil etmektedir. Yine aynı zamanda ülkemizdeki yöntem
kitapları, temel metodolojik unsurları sunmaları dışında, bir araştırma sırasında
karşılanabilecek her şeyi öngördükleri izlenimi uyandırmaları ve
araştırmayı tek düze kurgulamaları sebebiyle yaratıcılığa ve melezlenmeye
karşı kapıları kapatmaktadırlar.
Elimizdeki bu kitap; yazarın sahip olduğu deneyimleri aktarması ile bu
alanda yayınlanan diğer kitaplardan farklı olma özelliğine sahiptir. Gerçekten
de bu kitap, okumaya başlamadan önceki yöntemleri bir tarafa koymayı
ve çeşitleri sorular sorarak çalışmayı daha da zenginleştirmeyi ve gerçeklere
daha çok yakınlaşmayı sağlamaktadır. Özellikle alan araştırmalarında
yapılan anketlerin veya görüşmelerin, sadece belirli bir konu üzerine odaklandığı
düşünüldüğünde; gerçekten öyle mi? Sorusuna cevap alınamadığı
görülmektedir. Verilen cevaplar ise, sadece yazarın kanaatlarına ve birikimine
bağlıdır. İşte bu kitap tüm bu gerçekçi olmayan yöntemleri bir tarafa
koymayı ve asıl gerçeğin ne olduğu ve nasıl aranması gerektiğini bizlere
kolay ve anlaşılır bir dille sunmaktadır.
Kitapta her bölümün içerdiği incelikler yazarın şahsî tecrübeleriyle örneklendirilerek
aktarılmaktadır. Yazar incelikleri şu şekilde tarif etmektedir;
incelikler bildiğimiz ya da bilmek istediğimiz şeylerle ilgili verileri anlamlandırmamıza
ve bulduğumuz şeylerin temelinde yeni sorular formüle
etmemize yardımcı olan düşünme biçimleridir. İnceliklerin yaptığı şey,
araştırma için yeni sorgulamalara, durumların karşılaştırılması ve kategorilerin
inşası için yeni olanaklara vb. imkan tanımak için bir şeyleri tersine
çevirmenin, farklı görmenin yollarını sunmaktır. Burada çıkarmamız gereken
incelik; bir araştırma yaparken yeni bir şeyin ortaya çıkabileceğinden
ve buna bağlı olarak başka bir olayın yaşanabileceğinden emin olmaktır.
Emin olamayacağımız şey ise, yeni bir şey olduğunda söyleyebileceğimiz
anlamlı bir şeyin olup olmayacağıdır. Dolayısıyla, toplumsal ve bilimsel
kabullerin, sosyal bilimlerde yöntem düşüncesinin en büyük düşmanı olarak
görüldüğü söylenebilir. Bu inceliğin, düşünce alanımızın sınırlarını genişletmeye,
başka ne düşünebileceğimize ve sorabileceğimizi görmeye, yaşamda
olup bitenin çeşitliliğiyle hemhal olma noktasında fikri kapasitemizi
artırmaya yönelik olduğu belirtilebilir.
İkinci bölüm olan “İmgelemler”de yazar, araştırmacının çalıştığı olguya
yaklaşırken yararlandıkları bilgilerden veya günlük hayattaki izlenimlerden
beslenerek ortaya çıkan hayal gücüne dikkat çeker. Buradaki inceliklerin en
önemlisi araştırma öncesinde veya araştırmaya yeni başlamışken hayalde
olan veya o imgenin zihindeki tasarımından olabildiğine soyutlanabilmek
üzerinedir. Bu incelik, öncelikle araştırmaları gündelik hayat deneyimleriyle
bariz biçimde bağdaşmayan imgelemlerden kaçınmak üzerinedir. Peki
soyut imgelemlerden nasıl kaçınmalı? Bu tarz imgelemlerden kaçınmanın
en iyi yolu; toplumsal yaşamın ilgi duyduğumuz alanında nasıl birinci elden
bilgi edinilebileceğini bilmekten geçmektedir.
Yazar çalışmasında iki tür imgelem üzerinde durur: Tözcü imgelem ve
bilimsel imgelem. İlk imgelem çalışılan konuyla ilgili önceki bilgiler ve kanaatlerden
oluşur ve bunlar sadece yapılan araştırma hakkında genel bir
fikre sahip olmayı sağlar. Yazar tözcü imgelemin, çalışmalarımızı oldukça
fazla etkileyeceği için özellikle dikkat etmemiz gerektiğini söylemektedir.
Ancak bunu nasıl yapabiliriz? İmgelem, gündelik tecrübelerimizden geriye
kalanlardan girer kafalarımıza; öyleyse daha sağlıklı bir imgeleme ulaşmak
için gündelik yaşantımızın doğasına müdahale etmemiz gerekir. Yani toplum
hakkında bir şeyler yazmak istiyorsak, onunla ilgili birinci elden bir
şeyler bilmemiz ve tanımamız gerekir. Ancak araştırmacı yeni bir çalışma
nesnesini eline aldığında gündelik yaşamın temsilleriyle de yetinmemelidir.
Toplanılan veriler ve kurulacak hipotezlerin sınanmasıyla araştırmanın
yönünü belirlemelidir. Ayrıca yazar burada hikayeler oluşturmak ve boş
hipotezler kurmak gibi farklı incelikleri anlatır. Hikaye oluşturmanın inceliği;
konumuzla ilgili, bulunmasını zaruri gördüğümüz veya yokluğunda konuyu
kayda değer biçimde eksik bırakacak olan her şeyi içeren ve bunları
anlamlı kılmaktır. Başka bir deyişle, hikayenin içereceği ve üzerine kurulacağı
kaide öyle olmalıdır ki, okur bunu olaylarla arasındaki bağlantıların
mantıklı ve tutarlı bir yolu olarak makul bulabilsin. Boş hipotez inceliği ise,
hayatta meydana gelen olayların, kişilerin sadece kendi eylemlerine ve seçimlerine
değil, ilişki içinde olduğu tüm diğer insanların yaptıklarına da
bağlı olduklarını hesaba katmaktır. Yazar bunu karşılıklı-olumsallık olarak
da ifade etmektedir.
Bu bölümdeki diğer bir incelik, toplumu bir makine olarak görmektir.
Yani üzerinde çalıştığımız meseleye müdahil olabilecek tüm tarafları her
zaman dikkate almamız gerektiğidir. Bu incelik önemli olabilecek hiçbir
unsuru dışarıda bırakmamaya sevk eder. Yazar toplumla ilgili yeterli bir
tasarım elde edilebilmesinin zor olduğunu; ancak bu işi sürekli tekrarlayarak
aramaya devam etmeye ve buldukça yeni parçaları mekanizmaya takmakla
çözülebileceğini söylemektedir. Şunu da unutmamak gerekir ki bu
incelik, üzerine çalıştığımız konunun, hangi yönleriyle tekrara dayalı oluğunu
düşünmeye karar verdiğimizde işe yarayabilir.
Ancak, bazen toplumsal yaşamı farlı bir şekilde, birbiriyle bağlantılı süreçler
olarak anlamayı tercih ederiz. Bu şekilde düşündüğümüzde makine
imgesinde olduğu gibi tekrarlardan ziyade bağlantıları vurgularız. Burada
diğer bir incelik olan organizma olarak toplum devreye girmektedir. Bu
incelik, esasında bir dizi toplumsal etkinliğin organik bir özelliğe sahip olduğunu
düşünmek, üzerinde düşündüğümüz meseleye katkıda bulunan her
türden bağlantıyı aramak, her biri diğerinin işleyiş koşullarını oluştururken
birbirlerini nasıl etkilediklerini görmeye çalışmaktır.
Üçüncü bölümde araştırılan konuya ilişkin “Örneklem” konusu ele alınır.
Örneklemin mantığı, tüm kategoriyi genelleyebilecek bir iddia için örneklemin
ikna gücü taşımasıdır. Yazar bu konuda ele alınan örneklemin her
zaman bütünü temsil etmek durumunda olmayacağı hatırlatmasını yapar.
Örneklem ile ilgili temel sorun, parçanın ait olduğu bütünü temsil etmeyebileceği ve doğru sonuçlar çıkarmamıza olanak sağlamayabileceğidir. Yazar
bu soruna incelik olarak tesadüfü örneklemi önermektedir. Yani her kesimin
zorunlu olmamakla birlikte genellikle eşit oranda örnekleme dahil
edilme şansının olduğu biçimde seçeriz. Diğer bir sorun ise, hangi tür örgütlenmenin
üzerine çalıştığımız nesnenin sadece bir parçasını oluşturan bir
bütünün işaret ettiğini öğrenmek isteğidir. Burada da kullanılan örneklemin
neyi kapsadığını bilmek gerekir. Yazar örneklem seçiminde betimlemelerin
önemine dikkat çekerek; betimlemelerin basmakalıp düşüncelerimizden
kopmamıza olanak tanıdığını söyler. Toplumsal olguların doğru bir şekilde
betimlenmesinde ve analizinde başlıca engel, cevapların çoğuna halihazırda
sahip olduğumuzu düşünmemizdir. Ancak yazar bunları tartışmasız olarak
kabul etmenin yerine, kendimiz bilakis gidip okulların ve hastanelerin gerçekte
ne yaptıklarına bakmalıyız der. Bu inceliğin uygulanmasındaki en
önemli unsur; sözcüklerin gerçeklikle aramıza koyduğu bariyeri ortadan
kaldırmasıdır.
Yazar verilerin toplanmasındaki hatalara da değinerek şu incelikleri
söyler: Verilerin nereden geldiğini, bunları kimin topladığını kurumsal ve
kavramsal sınırlarının neler olduğunu ve tüm bunların incelediğimiz meseleyi
nasıl etkilediğini sürekli olarak araştırmacı kendisine sormalıdır. Çünkü
başkaları tarafından toplanan verilerde kaçınılmaz olarak o kadar çok olası
hata vardır ki bu çabadan vazgeçme gibi bir seçimimiz yoktur.
Kitabın dördüncü bölümü “Kavramlar” konusuna ayrılmıştır. Yazar buraya
kadarki kısımda imgelemlerimiz üzerine düşündükten ve incelenecek
vakaların uygun bir örneklemini yani bizi ilgilendiren olgu türlerinin eksiksiz
bir yelpazesini kapsayan bir örneklemi bulduktan sonra sıranın işin fikri
kısmına geldiğini söylemektedir. Yazar ilk inceliğin, kavramlar, verileri bir
nevi özetleme yolu olduğundan bunların, özetledikleri verilere uygunluk
göstermeleri gerektiğini belirtir. Araştırmalarda ortaya çıkan sonucu basmakalıp
yargılardan ya da herhangi farklı bir nedenden ötürü bazı olguların
bir kenara bırakılması kavramların kusurlu olmasına neden olur. Çünkü
kavramlar, siz onları formüle edip tanımladığınızda, kapsadıkları tüm hususları
detaylıca tarayıp incelemiş olduğunuz varsayımını barındırır. Eğer
imgelememiz kusurlu bir örneklem üzerine kuruluysa başımız derde girecektir.
Aksine, dışarıda bırakılan vakaları sistematik olarak arayacak olursak
çalışmamızın kalitesi artacaktır.
Kavramlar tanımlanırken, elimizde bulundurduğumuz vakalar toplamınca
biçimlenir. İşte sosyal bilimciler, üzerinde çalıştıkları sorunun gerçekte
ne olduğuna tam anlamıyla vakıf olmadan veri toplamaya başladıklarından
gerçek bir sonuca ulaşamazlar. Sahada veri toplanırken hangilerinin
veri olarak kabul edileceğinden, duyduklarından hangilerini yazacaklarından
emin değildirler. Buradaki sorun, ne üzerinde çalıştıklarını tam olarak
bilememeleridir. Bu soruna yönelik incelik; eldeki verilerin hangi sorunun
cevabının bunların olacağını kestirmektir. Aslında kavramlar, ampirik araştırma
sonuçlarıyla yani dış dünyadan edinilen bilgiyle sınanıp geliştirilmesi
gereken ampirik genelleştirmelerdir. Ancak bu bir soruna da yol açabilir.
Çünkü vakaların çoğu, kuramımızın öne sürdüğü biçimde cereyan etmez;
bunun nedeni ise, farklı bir etkinin gözden kaçırılmış olma olasılığıdır.
Kavramların verileri özetlediğini düşünen yazar; bu bağlamda kavramları
tanımlamak, kavramların ayrıştırmasını yapmak, vakanın kavramı tanımlamasına
izin vermek, genelleştirme yapmak ve kavramları ilişkilendirmek
ile ilgili inceliklere yer vermektedir. Ayrıca yazar incelenen bir olayın
kavramı tanımlamasına izin vermenin olaylarda çeşitlilik gösteren boyutları
da tanımlama yolunu açacağını söylemektedir.
Son bölüm olan “Mantık” bölümünde yazar, eğer bildiklerimiz doğruysa,
mantıksal düşünme inceliklerini kullanarak başka nelerin doğru olabileceğini;
bunu da daha fazla veri toplamadan elde edebileceğimizin mümkün
olduğunu söylemektedir. Mantıksal incelikteki kasıt, veriler kapsamında
başka nelerin doğru olabileceğini görmektir. Başka bir deyişle, mantık bildiklerimizden
yeni şeyler ortaya çıkarmak için belli kurallar doğrultusunda
müdahale etme yollarıdır.
Sonuç olarak yazar bu kitabıyla mesleğin inceliklerini örneklerle bizlere
sunmakta ve üzerinde çalıştığımız konunun halihazırda irdelenmiş yönleri
dışındaki taraflarını ortaya çıkararak verilerimizden elde edebiliceğimizin
en iyisini elde etmemiz için bize yol göstermektedir. Ancak yazar bu
incelikleri bilmenin yeterli olmadığını, uygulanması ve alışkanlık haline
getirilmesi gerektiğini de tavsiye etmektedir.
KAYNAK:
BECKER Howard S. (2014). “Mesleğin İncelikleri: Sosyal Bilimlerde
Araştırma Nasıl Yürütülür?” Ankara: Heretik Yayınları,
352 s. ISBN: 978-605-85333-2-5.
Cuma YILDIRIM
http://karam.org.tr/Makaleler/1860089382_16.%20Cuma%20Y%C4%B1ld%C4%B1r%C4%B1m%20TM.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder