JAPON EKONOMİSİ'NİN FAYDASINA OLAN GELENEKLER

Yazan: A.    BLOHINA
Çeviren: Muhammet Nergiz
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi İşletme ABD Yüksek Lisans



 Japonya, savaş sonrası çöküntüyü ortadan kaldırması uzun yıllar alacak gibi gözükürken sosyoekonomik başarıları ile dünyayı birçok defa şaşırtan eşsiz bir ülkedir. Asırlara dayanan tarihi, derinlere kök salmış gelenek ve alışkanlıkları Doğan Güneş Ülkesini gizemli, esrarlı ve ne batıya ne de Rusya’ya benzer kılıyor. Japonya’ya olan özel ilgi bizimde dahil olduğumuz, bütün dünyayı kuşatan “Japon Yükselişi”nde ifade edilmektedir. Bilim adamlarının dikkatleri her şeyden önce hammaddeye sahip olmayan, ekonomik büyüme temposunu destekleyen,  dünya ekonomisine somut katkılar sağlayan, bunu da ekonomik sıkıntılara rağmen yapan bu ülkenin ekonomik özelliklerine ve başarılarına çekilmektedir. Kuşkusuz, Japonya tecrübesi üzerinde konuşmak, benimsemek, kullanmak mümkündür ama aynı zamanda Japonya’da çözüm anlayışı sürecinde, yönetim sürecinde ve diğer ekonomik yönlerde hangi kültürel ve tarihi yönelimlerin bulunduğunu da öğrenmek gerekmektedir. 


 II. DÜNYA SAVAŞINDAN SONRA JAPON EKONOMİSİNİN GELİŞİM AŞAMALARI



19. yüzyılın sonlarında gerçekleşen olaylar, Meydzi (Meidži) restorasyonu ve yeni anayasanın kabulünün Japon düşünce yapısına ve aynı şekilde sosyal, siyasi ve iktisadi hayatına devasa etkisi oldu. 

İmparator Meydzi [Meidži)’nin 1872-1879 yıllarındaki reformları yaşamın siyasi ve iktisadi yönlerine tesir etti. Bu dönem Japon kapitalizminin başlangıcı sayılmaktadır: Özel sektör girişimcilerin, girişimcilerin sosyal garantisinin ve yasal muhafazasının, iktidarın genişlemesinin ve desteğinin artmasını bu dönemde ortaya çıktı. Bankaların ilk ağları gelişmekte ve güçlenmektedir. Hükümet bu dönemde kendisine oldukça büyük ve iktisadi olarak etkili olan sanayi kuruluşlarının inşasını pay biçmiştir, bu kuruluşlar ki sonraları oldukça başarılı görülen özel şirketlere satıldılar. Böylece, Japonya verimsiz bürokratik sanayi tehlikesinden kurtulmuş oldu.

Yeni anayasanın 1889’da kabulü, sendikaların genişlemesi ve Japon iş çevreleri ve girişimcileri birliği olan Kaydanren yoluyla işçilerle doğrudan iletişim kurmayı sağladı. Böylece Japonya’nın bugün ile başarılı sonuçlar almasını sağlayan Japon niteliği kökleşmiş oldu: Yabancı kültürlerin ihmal edilmesinin yanında içeriye (Japonya) olan imrenme şekillenmiş oldu. Başka bir deyişle, Japonlar yabancı tecrübelere imrendiler, onları kendi kültürleri ve gelenekleri altında şekillerini değiştirerek uyguladılar ve kendi ülkelerinde öz buluşlarıymış gibi kullanmaya devam ettiler.

İkinci dünya savaşı samurayların sadece ruhlarını değil, aynı zamanda Japonya’nın gelecekteki sosyal, iktisadi ve siyasi gelişimini etkiledi. Her şeyden önce, iç ve dış politikanın yönü yeni anayasanın kabulünün sonucunda ve bir dizi reformun yapılması sonucunda oldukça değişti. Reformlar ekonominin bütün kollarında, Japonya’nın oldukça kısa bir sürede savaş sonrası çöküntüsünü yenebilmesini sağlayan, uzun vadeli bir temeli oluşturdu.

Savaş sonrasının temel süreçlerinin ekonomik büyüme temposu ile ayırarak izleyecek olursak:

-Savaş sonrası birinci yıl reformları ve kurulum dönemi (1946 – 1952 yılları); 

-Büyüme temposunun yüksek olduğu dönem  (1953 – 1973 yılları); 

-Hammadde ve yakıt kaynaklarının fiyat artışlarına uyum ve ekonominin uluslararasılaşması önemi  (1974 – 1984 yılları)

-90’lı yılların yapısal krizi

-Düzenli artış (2002-2009 yılları)



Savaş sonrası birinci yıl reformları ve kurulum dönemi (1946 – 1952 yılları):

Savaşın nihayetinde Japon ekonomisi fiilen harap bir halde idi. Kayıplar ülkenin savaş öncesi zenginliğinin %20’lerini bulmuştu.[1] Hükümet, oldukça kısa bir süre içerisinde ekonomiyi eskisi gibi gelişme raylarına sürebilmek için ve hatta geleceğin Japon mucizesinin temellerini koymak için çeşitli adımlar attı. Fiyatların liberalizasyonu ve sabit döviz kursu bütçenin istikrarı av aynı şekilde tekellerin dağıtılması programının gerçekleştirilmesi (bu adım ile Dzaybatsu’nun bölünmesi- ikili şirketlerin aile şirketlerinde oluşturulması) ekonomik düzenin istikrarının sağlanmasına yardımcı oldu. En azından, endüstriyel ve mali birleşmeler anlamlı ekonomik ve siyasi kaynakları ellerinde tutmalarına anlaşılır derecede destek vermeye devam ettiler. 

Savaşın akabinde derhal büyük toprak sahiplerinin hâkimiyetini tasfiye etti ve Japon deriliğinde kapitalist ilişkilerin gelişmesine ivme kazandıran tarım reformu gerçekleştirildi. Bunun dışında, tüketici talebi yeterince genişlemişti.

Büyüme temposunun yüksek olduğu dönem  (1953 – 1973 yılları)
Veya “Japon Ekonomi Mucizesi”

GSYİH’nın büyüme oranı 50’li yıllarda %14,9’a ulaşmış, ekonomi tutkulu bir biçimde büyümüştü. Yüksek büyüme oranları yüksek birikim oranları hesabına desteklenmekteydi. Yurtdışında 60-70’li yıllarda brüt yatırım GSYİH’yı %32 büyüttü, özel sektör üretiminin oranı ortalama GSYİH’nın %18,2’sini oluşturmaktaydı. Bu da net iç üretimin yılda yaklaşık olarak %11 olarak büyümesini sağladı.[2]

Japon ekonomik mucizesinin birkaç temel faktörü:

-Esas anaparanın yenilenmesi ve büyümesi için alınan tedbirlerin sonucunda iç pazarın hacminin hızlı gelişimi,

-Sonrasındaki köylülere geniş ekonomik özgürlükler veren tarım reformu,

-Çalışma ücretlerinin artırılması ve yaşam seviyesinin yükseltilmesi,

-Dzaybatsu*’ların bölünmesini ve tekel karşıtı düzenlemelerin sonucunda sanayinin şekillendirilmesi.
 
Japonların yurtdışı tecrübelere imrenmelerinin yanında askeri masraflarının seviyelerinin oldukça düşük bir hale gelmesinin de hatırlatmak gerekmektedir.

Ekonomik büyüme temposunun yanında ekonominin bütün dallarında büyük derecede yapısal adımlar atıldı. İlk olarak Japonya, dünya piyasasına yüksek kaliteleriyle ve rekabet etme yeteneklerine sahip yeni ürünler sunarak ABD ile ve diğer gelişmiş ülkeler ile rekabet yapar hale geldi.Bütçenin bu dönemde karlı olması dikkate değer.



Hammadde ve yakıt kaynaklarının fiyat artışlarına uyum ve ekonominin uluslararasılaşması önemi  (1974 – 1984 yılları)

70’li yıllarda başlayan petrol krizinin sonrasında 90’lı yıllara doğru ekonomik büyüme temposunun yavaşladığını gözlemek mümkündür. Dünya petrol fiyatlarının dört kat yükselerek patlama yapması ve uzun zamanlı GSYİH düşüş trendinin sonucunda Japon mucizesi hatıra olarak kaldı.[3]

Bu dönemde, Japon kültürünün özellikleri ve gelenekleri, ilk zamanlarda “Japon Mucizesi”nin olumlu faktörü olmalarına rağmen, olumsuz rol oynadılar. Bu özelliklere uzun karar verme süresi, hareketsizlik, kararların kabulünde sahne arkası tiplerin olmasını da eklemek mümkündür. Japonya aynı zamanda Japon işgücü sıkıntısı (sadece Japonların garanti edebileceği yüksek kalite) ile mücadele etmek zorunda kaldı. Çünkü Çin’den ve diğer komşu ülkelerden iş gücü akımı gerçekleşmedi. Meşguliyet yapısının erişkinliğinin dengesizliği ve büyüyen ithal hammadde kaynaklarına bağımlılık durumu ağırlaştırdı.

Devlet ekonomiyi tamamen düzenledi, 80’li yıllara artık ülkenin ekonomik ve sosyal varlıkları açısından uygun gelemedi. Özellikle o zaman 90’lı yılların durgunluğuna götüren “sabun kabarcıkları” ortaya çıkmaya başladı.[4]
 


90’LI YILLARIN YAPISAL KRİZİ

Sabun kabarcığı hükümet ve banka çevrelerinin Japon ekonomisinin yara almayacağı hakkindeki yanlış sunumları sonucu çok büyüdü, bunun sonucunda gerçek gelirden olan hisse senedi fiyatları ile arazi fiyatları arasındaki farka dikkat edilmedi.

Bunun yanında, finans çevrelerinin liberalleşme ve uluşlararasılaşması parasal yoğunluğun büyümesine ve gerçek üretim imkânları ile uyumsuzluğuna neden oldu.  Pazar mekanizmasının etkisi görülecek biçimde azaldı, insanlar, araçlarından tasarruf etmeden çok sayıda bulunan borsa ve spekülatif iş anlaşmalarına yönlendirildi. Arsalar, bankaların faiz oranlarında yaşanan düşü sonucunda ucuz fiyatlara alınıp satıldılar. Arazi ve finansal aktiflerin fiyatlarının ani yükseliş ve düşüşlerin sonucunda maliyetlerin çöküşü yaşandı. Borç vericiler şirketlerin yıkımına sebep olan borçlarını tahsil edemediler. 

90’lı yıllar eşi görülmemiş durgunlukla Japon ekonomisini sarsan uzun yıllar olarak görülmektedir. Karakter noktaları olarak talepte görülen derin durgunluk, işsizliğin büyümesi, özel yatırımların üretim seviyesinin düşüşü, ertelenen talepler olarak görülmektedir.


JAPONYA’NIN EKONOMİK MODELİ

90’lı yıllar boyunca Japonya değişken başarılarıyla ekonomik durgunluklarla mücadele etti, bunun yankılarını 200’li yıllara kadar hissetmek mümkündü. 2002’den beri uzmanlar sıradaki süreci hesapladıklarında ise ekonomik büyüme temposunun aşamalı olarak yükseldiği görülmektedir. 2005 yılında Japonya G7 içerisinde oldukça hızlı büyüyen ülkelerden birisi oldu. Eğer başlangıç aşamasında temel sebep ithalatın canlanması olsaydı, sonra iç masrafların tüketime ve sermaye yatırımlarına olan masrafların artış göstermesi karar verici rolü oynardı. 


                            JAPON EKONOMİK MODELİNİN TEMEL AYIRT EDİCİLERİ

-Ülkenin geleneği ve Japonların esas anlayış biçimleri,
-Japonya’daki yönetim özellikleri,
-Devletin ekonominin düzenleme sürecindeki özel rolü,
-Nüfus arasındaki tasarrufa olan güçlü psikolojik ayar ki bu iç piyasanın gelişmemesine neden olmakta, portföy yatırımlarına şüpheci bakmaya neden olmaktadır.
-Kendi gönül rahatlığı ve muhafazakarrlık düşüncesi birçok devlet kurumu ve özel sektörde yer etmiş bulunmaktadır.

 
                                       Japonya’daki Yönetimin Gelenek ve Özellikleri

Japonya’yı ekonomik alanda ve yönetimde diğer ülkelerden ayıran özellikle şey nedir? Birçok kereler ifade edildiği üzere, temel faktör olarak modernizm ve gelenekçiliğin bir kombinasyonu görülmektedir. Japonlar batılı ülkelerin faydalı çalışmalarına, yöntemlerine, tekniklerine imrenmektedirler. Onları kendi değerlerini koruyarak ve güçlendirerek ve ekonomik alanda yönetim ve davranışlarında kendilerine has bir usulün tesis edilmesi ile kendi milli varlıklarına uygun hale getiriyorlar.

Bir sonraki prensibi “VA” anlayışı olarak isimlendirmek mümkündür. <Uyum prensibi> Bu prensipte muhalefetin var olarak, çatışmasız ilişkilere olan gayretini,  hatta görmezden gelme ve herhangi bir muhalefetin baskısını ifade etmektedir.

Bu içerisinde hem toplumsal yazılı davranış normların direnişini hem de bireyin kişisel pozisyonunu içinde barındırmaktadır. Pratikte, çoğunluğun fikirlerinin baskın olmasına, komünizme veya bahsedilen grupta davranışlar normuna olan bakışların yerleşmesine sebep olmaktadır.

Bu prensibin ikinci yarısı gencin yaşlıya itaati ve patron-müşteri ilişkisidir. Gençler sadakat gösterirler ve işlerini yerine getirmeye hazırdırlar. Buna karşılık yaşlıların korumasını ve ilgilerini elde ediyorlar. Poltik oyunların gerçek kurallarında bu kariyer inşasında, bireyciliğin neredeyse mutlak reddi anlamına gelmektedir.

İlginç olan ise Japonya’da karar almanın temelinde aşağıdan yukarıya olan “katılımcı yönetim” metodu uygulanmaktadır. Kararlar yavaş alınmakta, ama hızla yerine getirilmektedir (Herkes bu karar alma süresinde yer aldığında). Bu olayda her çalışan, özellikle kendi yeteneğinin ve başarılarının şirketin gelişmesine neden olduğuna inanmaktadır. Genel olarak, bu ülke için bir karakter sayılan şey işçilerin şirketlerine ilişkin konularda şaşırtıcı sadakatidir, herkes sorumluluğunun payını taşımaktadır ve “Giri” prensiplerini –grup önündeki şeref payı- izlemektedir. Ömür boyu istihdam sistemi ya uzun süreli sisteme ya da batılı davranış biçimine yerini bırakmaktadır.

Japonya’da “Muri, muda, mura” prensibi işlemektedir. Bu anlayış aşırılıktan, kayıptan ve düzensizlikten kaçınma anlamına gelmektedir. Japon üretiminin temel prensibini yüksek üretim kalitesi oluşturmaktadır, ilk ödev olarak bunu sağlamak gerekmektedir. Üretim hacmi ise arkadan gelmekte bu şekilde ikinci planda kalmaktadır. Üretim derinliğini sağlama çabası, pazarın değişen taleplerine olan hızlı uyum sağlayabilme Japon firmalarında %40’a varan donanım tesisine getirdi, belki bahsedilen şirkette ya doğrudan projelendirilebildi ya da tadil edilebildi.

Başka bir yenilik de 50’li-60’lı yıllarda ortaya çıkan kalite çemberleri oldu. Bütün çalışanlar küçük guruplar halinde her türlü fikri tartışabilir hale geldiler. Bu da üretimin onlarca defa artmasını sağladı. Günümüzde de bu uygulama biraz daha küçültülmüş hali ile devam etmektedir. Japonlar bazen çok başarısız uygulamaları olsa da, kendilerine ekonomik zorluklardan çıkarmak için birçok defa yardım eden batılı meslektaşlarına benzemek için çok çaba harcamaktadırlar.  

Kaynaklar:
1.Mirovaya Ekonomika: А. S. Bulatova – İkinci Baskı. – М.: Ekonomist, 2007. –Sayfa 540.
2. Alekseev V. V. Ekonomika Japonii- M. İzdatelstvo <<MGİMO-Universitet>> 2006, Sayfa:83
3. Mirovaya Ekonomika: A. Bulatova- 2. Baskı, Ekonomist, 2007, Sayfa: 542-543.

*Japonya’daki büyük tekelci birlikler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

En Popüler Yayınlar

Son 1 Yılın Popüler Yayınları