Sabahattin Zaim ömrünü insanlığın hizmetine adamış bir ilim ve fikir adamıdır. Zaim fildişi kulelerde toplumdan kendilerini tecrit ederek yaşayan bazı meslektaşlarının aksine hayatı boyunca içinde yaşadığı toplumun, İslam âleminin ve insanlığın sorunları ile yakından ilgilenmiş, ömrünü bu sorunların çözümüne katkıda bulunmak için adeta vakfetmiştir. Rumeli topraklarında doğan, İstanbul’a küçük yaşta hicret eden, Ankara’da üniversiteyi okuyan, ilk iş tecrübesi olan kaymakamlık mesleğine Adıyaman’ın Kahta ilçesinde başlayan, üniversiteye intisap ettikten sonra ABD, Almanya ve Suudi Arabistan’da görev yapan Zaim, yetiştiği toplumla birlikte hem doğu hem de batı kültürünü yakından tanıma fırsatı bulmuştur. Sabahattin Zaim’in fikir dünyasındaki en önemli farklılıklarından biri de kanaatimce budur. O Batı toplumu ile İslam dünyasının değerlerini harmanlamayı başarmış, kendi toplumunun değerleri ile çelişmeden, onları küçük görmeden ve asla kendi kimliğinden taviz vermeden modern ve çağdaş bir ilim adamı ve münevver olma özelliği ile öne çıkmıştır. Özellikle doğup büyüdüğü, yetiştiği ve ilim hayatına atıldığı dönem dikkate alındığında bu hususların pek nadir görülen meziyetler olduğu söylenebilir.
Kendisine göre İslam dünyasının en önemli sorunlarından biri de ilim adamları ve münevverlerin iki ayrı kutba ayrılmış oluşudur. Söz konusu kutuplaşmanın bir yanında dinî ilimleri bilen ve kendi kimlik değerlerine bağlı ancak Batıyı ve modern ilimleri yeterince tanımayan ilim adamları, diğer yanında ise Batıyı ve modern ilimleri bilen ancak kendi kimlik değerlerine yabancılaşmış sözde entelektüeller bulunmaktadır. Sabahattin Zaim bu uçurumu
giderme adına toplumun tümü ile iyi münasebetler kurmayı hedeflemiş ve
ilim adamının toplumun tümünü kucaklaması gerektiğini savunmuştur.
Toplumun Tümünü Kucaklayan Bir İlim Adamı
Sabahattin Zaim’in dikkat çeken özelliklerinden biri de kimliğini hiç
saklamadığı hâlde her kesimden ve her görüşten insanla iyi bir diyalog
kurabilmesidir. Dost çevresi arasında yerli yabancı devlet başkanları, üst
düzey bürokratlar, iş adamları ve dünyaca ünlü ilim adamları olduğu gibi
işçi, memur, çiftçi ve toplumun daha farklı kesimlerinden pek çok insan
da vardı. Özellikle üniversitelerde odacılar ve hizmetli çalışanlarla özel
olarak ilgilenmiş bazıları ile ailecek görüşmüştür. Diğer yandan, dünya
görüşüne, diline, ırkına, rengine bakmaksızın her milletten ve her görüşten
insanla dostluklar kurmuş ve toplumun tümünü bu manada kucaklamıştır.
Şüphesiz bir ilim adamının toplumun tümünü kucaklaması anlamlıdır.
Ancak bundan daha anlamlısı toplumun tümünün söz konusu ilim adamını kucaklamasıdır. Zaim’in cenaze namazındaki manzara göstermiştir ki
toplumun tümü de onu kucaklamıştır. Doğrusunu söylemek gerekirse bu
durum pek az sayıda ilim adamına nasip olmuştur.
Güzel İnsan Yaklaşımı
Sabahattin Zaim’e göre toplumların kalkınmasında en önemli unsur insan
faktörüdür. Tarih boyunca farklı milletler, farklı sistem ve yönetim anlayışları ile ve farklı sosyokültürel alt yapıya sahip olarak başarılı olmuşlardır.
Ancak başarılı olan toplumların en önemli ortak özelliği insan unsurunu en
etkili biçimde değerlendirebilme kabiliyetidir. Bu bakımdan bir toplumun
kalkınması için mutlak suretle insan yetiştirmek gerekmektedir. Diğer
bütün faktörler insan faktörü yanında tali kalmaktadır. Bu Zaim’in aynı
zamanda hayat felsefesini de oluşturmaktadır. O hayatı boyunca insan
yetiştirmeye önem vermiş, kendi ifadesi ile fidanlar dikmiş ve görev aldığı
her müessesede bu hususa dikkat çekmiştir. Nitekim hayatının son döneminde
bu gayretlerin neticesini görmüş ve yetiştirdiği öğrencileri, üniversitelerde,
kamuda ve özel sektörde önemli pozisyonlara gelmiş ve mühim
hizmetlerde bulunmuşlardır.
Bir sosyal siyaset hocası olarak Sabahattin Zaim sosyal barış ve sosyal kalkınma
açısından da güzel insan yaklaşımına büyük önem atfetmiştir. Zaim’e göre küresel rekabet baskısıyla gittikçe vahşileşen bir rekabet ortamında iş
dünyasının güzel insan modeline duyduğu ihtiyaç her geçen gün artmaktadır.
Ona göre işçi ve işverenler güzel insanlar olsalar çalışma hayatında
hem verimlilik artacak hem de çalışma barışı ve huzuru eşine rastlanmamış
ölçüde sağlanabilecektir. Şayet bir yanda işçinin emeğini kutsal gören ve
ücretini (ve diğer sosyal haklarını) teri soğumadan ödemeye çalışan erdemli
işverenler, diğer yanda da ekmeğini yediği işverenine yürekten bağlı olan
ve işini itkan ile (dosdoğru) ve ihsan şuuru (Allah’ın kendisini her zaman
gördüğünü bilerek ve O’na hesap vereceğini hiç unutmadan) ile yapmaya
çalışan basiretli işçiler olsa sosyal siyaset sisteminde denge noktasını bulmak
çok daha kolay olacaktır.
Sabahattin Zaim’in güzel insan modelinin iki temel özelliğinden bahsetmek
mümkündür. Birincisi güzel insanlar işlerini en güzel biçimde yapan kişiler
olmalıdır. Zira toplumun her meslekten meslek erbabına ihtiyacı vardır.
Ancak herkes ne iş yaparsa yapsın işini iyi öğrenmeli, kendisini mesleki
bilgi ve beceri açısından sürekli geliştirmeli ve işini en iyi biçimde yapmaya
gayret etmelidir. Sabahattin Zaim’e göre güzel insanın bir diğer özelliği ise
ahlaki seviyesidir. O’na göre şayet bir insan ahlaki bakımdan zaaf içindeyse
onun mesleki bilgi, donanım ve tecrübesinin artması olumsuz bir durumdur.
Zira ahlaksız kişi bilgi ve makam sahibi olursa topluma olan tehlikesi
artmış olur. Bu bakımdan bir kişide aranacak özelliklerin başında ahlaki
nitelikler gelmelidir. Ancak temel ahlaki niteliklere sahip olan kişiler içerisinde
mesleğini en iyi bilen ve uygulayanlar tercih edilmelidir. Nitekim
Zaim’e göre işi ehline veriniz anlayışındaki ehliyet kavramı yalnızca mesleki
bilgiyi değil aynı zamanda iş ahlakını da içermektedir. Bu bakımdan güzel
insanlar hem güzel ahlaklı hem de mesleğini en iyi biçimde yapan insanlar
olmalıdır. Şayet bir toplumun özellikle münevverleri, bir şirketin yöneticileri,
bir sosyal topluluğun liderleri güzel insanlardan oluşursa o toplum,
şirket veya topluluk hızla kalkınır, gelişir ve başarılı olur. Eğer söz konusu
münevverler, yöneticiler ve liderler ahlaki veya mesleki bakımdan güzel
insan olma vasıflarına sahip olmaz ise hangi sistem veya yönetim anlayışına
sahip olursa olsun o topluluğun başarılı olma şansı yoktur.
Gönül Gücü
Sabahattin Zaim’e göre güzel insanlar gönül gücü yüksek insanlardır. Bilindiği
gibi yönetim literatüründe insanların beyin veya kol gücü ile çalıştıkları ileri
sürülmektedir. Ancak Zaim buna yeni bir kavram ilave etmiştir. O da gönül
gücüdür. Gönül gücü kişinin maneviyatı ile yakından ilgilidir. Nitekim gönül gücü yüksek insanlar kişisel hırslarını kontrol edebilecekler, yardımlaşma
duygusuna sahip olacaklar ve kazanmanın yanı sıra paylaşmayı da bileceklerdir.
Bu durum ise hem kişinin işindeki verimini arttıracak ve refah seviyesini
yükseltecek hem de daha huzurlu olmasını sağlayacaktır.
Diğer yandan insanı yalnızca maddi yönü ile ele almak Zaim’e göre Batı
toplumunun ve daha sonra onların peşinden giden tüm toplumların en
büyük hatasıdır ve bu durum maddi tüm ihtiyaçlarını karşılasa bile tatmin
olmayan huzursuz birey ve toplumlar meydana getirmiş, sürekli daha fazla
kazanma hırsı zamanla insanı insanın kurdu yapmıştır. Böylelikle maddi
bakımdan önemli bir gelişmenin yaşanmasına mukabil manevi sahada
büyük sorunlar meydana gelmiştir.
Yeni Bir İktisat Anlayışı
Sabahattin Zaim’e göre kalkınmada maddi ve manevi hususların birlikte
ele alındığı yeni bir yaklaşıma ihtiyaç duyulmaktadır. Zira insanların maddi
açıdan olduğu kadar manevi açıdan da doyurulması gerekmektedir. Zaim’e
göre maddi ve manevi sahadaki kalkınmanın bir arada yürütülmesi ancak
İslam dininin iktisadi sahayla ilgili ortaya koyduğu prensiplerin hayata
geçirilmesi ile mümkün olacaktır. Bir diğer ifadesi ile İslam ekonomisinin
uygulamaya dökülmesi sürekli buhranlarla bunalan insanlık için yepyeni
ve eşsiz bir çözüm yoludur. Zira Sabahattin Zaim’e göre İslam’ın iktisadi
sahada ortaya koyduğu hususlar iktisadın üç önemli boyutu olan üretim,
tüketim ve bölüşüm açısından son derece dengeli bir yapı vaat etmekte ve
bu yönü ile ne kapitalizme ne de sosyalizme benzemektedir. Esasen Zaim’e
göre en büyük sorunların başında da İslami bir takım uygulama ve ilkelerin
sosyalist veya kapitalist doktrinlere yama olarak yapıştırılmasıdır. Hâlbuki
İslam dini hayatın bütününü kuşatmış ve güzel ahlak prensiplerini hayatın
bütününe tatbik etmeyi esas edinmiştir. Bu sebeple İslami ilkeler doğrultusunda
bir iktisadi sistem veya bir iş ahlakı doktrini ortaya konulacaksa
bunu söz konusu bütünden ayrı düşünmek mümkün değildir. Şu hâlde
İslam ekonomisi İslam’ın genel ahlak ilkeleri ile yakından alakalı başlı başı-
na bir sistemdir ve ancak bu şekilde ele alınırsa başarılı olabilir. Şüphesiz
söz konusu yaklaşımın da merkezinde güzel insan anlayışı yatmaktadır. Zira
İslam ekonomisi ahlaki değerleri ön plana alan bir sistem öne sürmektedir.
Sabahattin Zaim’e göre güzel ahlakın kaynağı İslam ahlakıdır. İslam ahlakı
ise evrensel insani değerlerin özünü teşkil etmektedir. Zaim gerek İslam
ülkelerinin gerek Batı ülkelerinin birçoğunu gözlemleyerek şu sonuca
varmıştır. Müslüman toplumların büyük çoğunluğu İslam ahlakının gereklerini
yerine getiremezken Batılı toplumlar pek çok açıdan İslam ahlakına Müslüman toplumlardan daha yakın bir çizgidedir. Ona göre Batı’nın
mukayeseli üstünlüğünün de temel sebebi budur. Ancak Sabahattin Zaim
1950’li yıllardan itibaren bu durumun değişmeye başladığına da dikkat çekmekte
ve İslam toplumlarının süratle kendi değerlerine doğru yöneldiğini
ve bu sebeple Batı toplumları ile aradaki farkın kapandığına dikkat çekmektedir.
Bu değerlendirmeleri yaparken de özellikle geçmiş yıllarla mukayeseler
yapmakta ve yaşanan gelişmenin çok çarpıcı olduğunu vurgulamaktadır.
Diğer yandan Zaim, İslam toplumlarının iktisadi ve sosyal alandaki gelişmelerine
paralel olarak ahlaki sahada yaşanabilecek tehlikelere de dikkat çekme
ihtiyacını hissetmektedir. Zira bu durum Ona göre Müslümanların para ile
imtihanıdır. İslam toplumlarında iktisadi faaliyetlerin çoğalması ve çeşitlenmesi
ve küresel ekonomilerle artan entegrasyon girişimleri beraberinde ahlaki
ve İslami hassasiyetler açısından bir takım tehditleri getirmektedir. Bunların
başında da iş hayatı ile İslami değerlerin birbirinden ayrı düşünülmesi eğilimidir.
Sabahattin Zaim’e göre bir Müslüman her yerde ahlaki tercihlerini
öne almalı ve İslam’ın ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmaya çalışmalıdır. Camide
Müslüman, iş hayatında kapitalist tüccar gibi davranmak bir Müslüman için
samimi bir tutum değildir. Zira İslam bazılarının iddia ettiği gibi ticarete, ilme
veya kalkınmaya mani değildir. Hatta tam tersine Ona göre İslam toplumlarının geri kalışının sebebi Müslümanlık değil söz konusu toplumların İslam’ın
güzel ahlak ilkelerini tam olarak hayata geçirememiş olmalarıdır.
Müesseseleşmenin Önemi
Diğer yandan Sabahattin Zaim’e göre güzel insanların yetiştirilmesi ve
korunması için güzel müesseselere ihtiyaç vardır. Onun güzel toplum projesi
şu şekilde hayata geçirilebilir: Güzel insanlar güzel müesseseler kurarlar, bu
güzel müesseselerde yeni güzel insanlar yetişir ve bu bir salih daire oluşturarak
tüm toplumu zamanla güzelleştirir. Bu bakımdan Zaim müesseseleşmenin
(kurumsallaşmanın) önemine dikkat çekmekte ve güzel müesseseleri insanları
dış dünyanın yıkıcı etkilerinden koruyan birer kaleye benzetmektedir.
Zira insanlar sosyal varlıklardır ve bulundukları çevrenin rengine bürünürler.
Güzel çevrelerde bulunmak güzel insan olmak ve yeni güzel insanların
yetişmesine vesile olmak açısından büyük önem arz etmektedir. Zira insanların
şahsi çabaları geçici, müesseseler ise kalıcıdır. O bakımdan güzel insanlar
güzel müesseseler kurulmasına çalışmalı ve mevcut güzel müesseselere
destek olmalıdır. Bunu yaparken de yalnızca hayırda yarışılmalı negatif ve
yıkıcı bir rekabet anlayışına sahip olunmamalıdır.
Diğer yandan Zaim’e göre güzel insan yetiştirme sorumluluğu yalnızca üniversitelerle
veya eğitim kurumları ile sınırlı görülmemelidir. Şirketler, kamu kurumları, gönüllü teşekküller (sivil toplum kuruluşları) ve toplumun sosyal
bakımdan en küçük birimleri olan aileler güzel insan yetiştirme konusunda
seferber edilmeli, bu konuda geniş çaplı bir sosyal duyarlılık geliştirilmeli
ve her kesimden sorumluluk sahibi insanlar taşın altına elini koymalıdır.
Kendinden Başlamak
Son olarak Sabahattin Zaim güzel insan yaklaşımına herkesin önce kendisinden
başlamasının önemine vurgu yapmaktadır. Bu konuda güzel örnekler
oluşturmanın söylenecek sözlerden daha etkili olduğu unutulmamalı ve
özellikle gençler açısından çağdaş rol modeller- göstermenin önemi ihmal
edilmemelidir.
Bir toplum kendi güzel insanlarını yetiştirdiği nispette yükselir
ve bu güzel insanları yeni nesillere tanıtabildiği ölçüde de yeni güzel
insanlar yetişmesine zemin hazırlanır.
“İnsanların hayırlısı insanlara hizmet edendir.” sözünü kendisine düstur
edinen Sabahattin Zaim kanaatimizce topluma yön verebilecek fikir ve eserlerinin
yanı sıra hayatı ile de güzel bir örnek teşkil etmektedir. İlim adamları
cismen ölseler de eserleri, fikirleri ve öğrencileri yaşadıkça yaşamaya devam
ederler. Sabahattin Zaim’in hayatını ve eserlerini topluma tanıtmaya yönelik
olarak yürütülen faaliyetlerin Onun ismini yaşatmanın yanı sıra yeni
güzel insanlar yetişmesine vesile olmasını ümit ve temenni ederim.
Halil Zaim, İş Ahlakı Dergisi, isahlakidergisi.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder