Bir üniversiteye değil, hayatının geri kalanına başlıyorsun…
Aslında bu başlangıcın bir üniversiteye başlamaktan veya meslek seçmekten daha çok hayatının geri kalanına başlamak olduğunu söylemeliyim. Ailenle birlikte meseleye “üniversiteli oldum” olarak bakmak yerine geniş perspektiften ileriyi gören bir bakış açısıyla yaklaşmaya seninde, ülkemizin de çok ihtiyacı var…
Ülkemizde seçtiği okuldan ve meslekten mutsuz yüz binlerce insan var. Bu insanların ilk kaybettikleri önce merak içgüdüleri sonrasında ise hayal güçleri, cesaretleri ve çalışma azimleri oluyor. Dolayısıyla kaybeden sadece bireyler değil, ülkemiz de oluyor…
Önümüzdeki dönem merakını, hayal gücünü, cesaretini ve çalışma azmini kaybetmeyeceğin bir öğretim ortamı yaratmalısın kendine ve aslında en önemlisi ise geleceğini kaybetmeden, mutlu olacağın bir hayata başlamalısın değerli genç dostum!
Bunun için sana birkaç öneride bulunmak istiyorum!
LÜTFEN;
– Her şeyi okuduğun üniversiteden bekleme, silkelen ve kendi değerini, potansiyelini kendin yaratmaya çalış. Unutma hiçbir emeğin karşılıksız kalmayacaktır.
– Ben üniversite okuyacağım aynı anda iş güçle uğraşamam deme, okuduğun alanda ve sektörde kapısını çalıp sadece sohbetinden bile faydalanacağın değerli yüzlerce insan/üstat olduğunu unutma. Emin ol senden bir çayı/kahveyi esirgemeyeceklerdir. Esirgeyenler varsa bile diğerinin kapısını çal ve diğerinin…
– Girdiğin üniversitede hocalarım beni anlamıyor deyip suçu onlara atma, kendini anlatmanın ifade etmenin farklı yollarını ara, fikirlerini dinlemelerine ikna edecek sonuçlarla yanlarına git, fark yaratmaya çalış, vazgeçme. Özetle; Şikayet etme, ikna et!
– Blog yaz! Hangi fakülteyi okuyorsan oku, kendi alanından veya farklı alanlardan insanlarla iletişim kurmak için hayal, fikir ve yazı dünyana sahip olmalısın. En çok hayallerini yaz, sonra fikirlerini, okuduğun alan hakkındaki düşüncelerini ve tespitlerini yaz. Yazdıklarını mutlaka muhataplarıyla paylaş.
– Sosyal ağları gerçek bağlantılar kurmak için kullan, Facebook ve Twitter ile yetinme. Slideshare’da sunumlarını paylaş, Linkedin’de CV’ni hazırla, çektiğin fotoğrafları Flickr’da/Instagram’da arşivle… Bu ve diğer sosyal ağları blog sayfana entegre etmeyi unutma.
– Ders notlarını Twitter’da kendine ait bir etiketle paylaş, hem herkes faydalansın hem dijital notlar tut. Dijital dünyayı derslerine entegre etmeyi ihmal etme. Derslerden anladıklarını mutlaka blogunda özet bir yazıya çevir. Hatta hayallerinle birleştir.
– Şikayet edeceğin konulardan vazgeçip, emek ve pozitif enerjini verebileceğin konulara odaklan. Geleceğe dair tespitlerini kenara not etmeyi unutma.
– Araştırma için kaynak yok, içerik bulamıyorum diye söylenmekten vazgeç. İnternette geçirdiğin vaktin bir kısmını bilinçli aramanın gücüne inanarak geçirmelisin. Blog yazarları, yabancı kaynaklar ve daha fazlası seni bekliyor.
– Güncel projeleri ve alanındaki çalışmaları takip et, içinde yer almaya çalış. İçinde yer alamıyorsan bile görüşlerini dile getir, bloguna yaz ve çevrenle paylaş.
– Derslerini sadece 100 üzerinden birer not olarak görme, her dersini üzerine düşünülecek bir “hayal malzemesi” olarak gör.
– Not peşinde koşmaktan vazgeç. Çünkü; mezun olduğunda hiçbir işveren ya da yönetici sana 100 üzerinden not vermeyecek. Fakat bir maaş bordron veya gelir belgen olacak, bunların 100’lük not sistemiyle ilgisi olmadığını unutma.
– Seni notla korkutan hocaların varsa sen de bilgi, birikimin ve yorumlarınla onu aydınlatacak şekilde daima oku ve müzakere etmekten korkma…
Özetle genç arkadaşım;
Daima pozitif düşün, muhakeme ve müzakere yeteneğini geliştirmeye çalış.Üniversiteyi, seni mezuniyete götüren bir zorunluluk olarak değil, hayata hazırlayan bir yolculuk olarak düşün. Sana da bu yakışır…
Kaynak: *Ercüment Büyükşener, Üniversite’ye Başlayan Öğrencilere Açık Mektup!, http://www.ercument.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder