Tatyana Yurevna Chesnokova
(Moskova,
Algoritm Yayıncılık, 2017)
Muhammet NEGİZ [*]
Atıf: NEGİZ, M. (2023). PUTİN RUSYA’YA NE BIRAKACAK?: RUSYA İÇİN DÖRT SENARYO. Novus Orbis: Siyaset Bilimi Ve Uluslararası İlişkiler Dergisi, 5(2), 222-229, https://dergipark.org.tr/tr/pub/novusorbis/issue/82353/1380863
2022 yılı şubat ayında
yeniden patlak veren Rusya-Ukrayna krizinin ardından Rusya devlet başkanı
Vladimir Vladimiroviç Putin’in kendisinden sonra nasıl bir Rusya bırakacağı ve
ülkenin gelecekteki rotasının ne olacağı sorusu oldukça popüler hale geldi. Tatyana
Yurevna Chesnokova ise bu soruyu 2017 yılında yayımlanan eserinde ele almış ve
Rusya’nın geleceğine dair muhtemel dört senaryo üzerinde durmuştur. Bu
senaryoların ilkinde Batı ile ilişkilerini normalleştiren ve rotasını Avrupa
istikametine çevirmiş bir Rusya tasvir edilirken, sonuncu senaryoda üretim ve
yatırım başta olmak üzere Batı ile yollarını tamamen ayırmış ve kalkınması
kendisine has olan bir Rusya öngörülmektedir. Senaryo yelpazesinin merkezinde
ise BRICS başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerle muhtemel iş birliği
alanları değerlendirilmektedir. 600. gününü çoktan geride bırakan savaş
nedeniyle Avrupa ve ABD tarafından şiddeti ve sayısı arttırılarak uygulanmaya
devam eden ekonomik yaptırımlar ve Rusya’nın sergilediği tavır, yazarın ilk öngörüsünü
desteklemese de diğer senaryoların gerçekleşme ihtimalini zaman gösterecektir.
Yazar, çalışmasını 9
bölümde ele almış olup eserin ilk bölümünde Putin’in liderlik ve kişilik
özelliklerini incelemektedir. Rus toplumu ve Rus kültürüne yönelik
değerlendirmelerle ilerleyen çalışmasında yazar, başlıkta sorduğu soruyu
sekizinci bölümde yanıtlamaktadır.
Putin ve Boşluk başlıklı birinci bölümde maço,
botanik vb. güç türleri üzerinden bir Rusya değerlendirmesi yapan
Chesnokova, Vladimir Putin’in yönetime geldiği süreci bu bağlamda tartışmıştır.
Yazar, 20. yüzyıl boyunca Rusya’yı yönetenlerin sahip olduğu farklı kişilikleri
“yumuşak huylu, fanatik, diktatör, yakın arkadaş, keyfine düşkün” ve “teknokrat
(kısa süreli)” olarak nitelendirirken son dönemde maço karakterin öne
çıktığını belirtmektedir (Chesnokova, 2017:7). Yazara göre Putin, siyasete
“gizli servislerin mütevazı ve içine kapanık bir ajanı” olarak girmiştir ama bu
süreçte devlet başkanlığı kariyerinde aniden bir maçoya dönüşmüştür (Chesnokova,
2017:7). Chesnokova, Vladimir Vladimiroviç'in beline kadar çıplak poz vermeye
karşı olmaması ve aynı zamanda direksiyon sallarken, dümen başında, dağ
yamaçlarında, dalgaların arasında fotoğraf çekilmesine izin vermesi ve
toplantılarda doğal maçoluğunu konuşturarak çevresindekilere çatık kaşlı bir
biçimde tehditler yağdırmasını bu düşüncesini destekleyen örnekler olarak
sunmaktadır.
İkinci bölümde yazar, “toplumu
yok eden kişi kim?” sorusuna yanıt aramaktadır (Chesnokova, 2017:20). Toplumun
hırsızlardan yorulduğuna dikkat çeken bir alt başlığı takip eden bölümde yazar,
elitlerin tercihlerini ele almaktadır. Sonrasında ise hem toplumun hem de
iktidarın antagonistliği (zıtlığı) hakkında bir değerlendirmede bulunmaktadır.
Üçüncü bölümde, işlevsel
cehalet (bir diğer ifadeyle işlevsel okuryazarlık) olgusunu ele alan yazar
1980’li yıllarda Batılı ülkelerde aktif olarak üzerinde konuşulan bu sorunun
işsizlik, trafik kazaları, travmalar, istenmeyen olaylar, işyerinde ve evde
yaralanmaların ana sebeplerinden birisi olduğunu ifade etmektedir. İşlevsel
cehalet konusunda ABD ve Avrupa’dan örnekler veren yazar, Rusya’nın mevcut
durumunu Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü (OECD) verileri ve Uluslararası
Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) sonuçları ile ele almakta ve eğitimin
okul sonrasında da yaşam boyu devam etmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Yine bu
bölümde yazar, Batılıların ve Çinlilerin Ruslara dair görüşlerini ele
almaktadır. Buna göre Batıda Ruslar “güçlü ama disiplinsiz, otoriteye boyun
eğmesi gereken, duygusal açıdan dengesiz, sıcak ve insancıl, sosyal çevreye
bağımlı insanlar” olarak değerlendirilmektedir (Chesnokova, 2017:52). Çin’de
yapılan bir araştırmada ise Rusya hakkındaki ankette katılımcıların %6,24’ü
Rusya’yı çok yakın ve dost olarak gördüğünü ifade ederken %36,47’si de yakın
ve dost ülke olarak tanımlamıştır. Katılımcıların %46,9’u Rusya’yı diğer
ülkeler gibi ve sıradan olarak değerlendirirken %1,75’i de kesinlikle ne
yakın ne de dost ifadesini tercih etmiştir. Bu araştırma sonuçları da iki
ülke arasında yakın gelecekte daha iyi ilişkilerin bir işareti olarak
yorumlanmaktadır. Yazara göre, benzer
bir durum Rusya ve Çin’in Batılı ülkelere bakışına da yansımıştır. Köklü bir
tarih ve medeniyete sahip olmanın verdiği özgüvenle Batıyı “barbar” ve “kafir”
olarak değerlendiren bakış açısı zamanla değişmiştir (Chesnokova, 2017:54).
Bunun yerine Batıyı teknoloji ve değerlerinin sahiplenilmesi gereken bir “bilge
öğretmen” olarak gören yaklaşım öne çıkmaya başlamıştır (Chesnokova, 2017:54).
Bu bölümde Chesnokova,
Ukrayna’da yaşanan krizle birlikte Batı medyasında yayımlanan Rusya ve Putin
hakkındaki haberleri değerlendirerek tarafların kullandığı dili ele almaktadır.
Bir yanda Rusya, Ukrayna'nın Avrupa ile birleşmesine engel olan ve diktatör
bir lider tarafından yönetilen totaliter bir ülke olarak
nitelendirilirken, diğer yanda Rus medyası, Rus liderin Ukrayna'da çözüm bulma
sürecinde birlikte barışın garantörü olma fırsatının verilmediğini ve Batı'nın
“NATO'nun doğuya doğru genişlemeyeceği” sözünü tutmadığını, ayrıca Rusya'nın
zayıflığından yararlanılmaya çalışıldığını ileri sürmektedir (Chesnokova, 2017:58).
Dolayısıyla birbirinden
tamamen farklı iki gerçeklik ortaya çıkmıştır; Birinde “kibirli saldırgan bir
Rusya ve yumuşak bir Batı” varken diğerinde “ikiyüzlü, aşağılık bir Batı ile
açık sözlü ve biraz naif bir Rusya” bulunmaktadır (Chesnokova, 2017:58).
Rusluk, ulusun freni mi
yoksa desteği mi?
sorusunun başlık olarak tercih edildiği dördüncü bölümde, “Ruslar ve
göçmenler”, “bir ulusun freni ya da desteği olarak Rusluk” ve “Rusya’nın
ihtiyacı olarak görülen küresel Ruslar” ele alınmıştır (Chesnokova,
2017:66-70). Yazar, filozof Aleksandr Zinovyev’in “Rus halkı, hükümran halk
rolüne uygun değildi ve hâlâ da uygun değil” sözü ışığında SSCB döneminde bile
küresel hegemonyasını sağlayamayan Rus toplumu ile Batı toplumları arasında
kıyas yapmaktadır (Chesnokova, 2017:66). Bu kıyas çerçevesinde Chesnokova,
Sovyet halkının çoğunluğunu oluşturan Rusların, inşası kendilerine bu kadar
pahalıya mal olan toplumlarını yaratıcı bir şekilde geliştirmek ve iyileştirmek
yerine, küçük menfaatler uğruna, kapitalizmi inşa edenlerin ilerlemelerine razı
olduklarını savunmaktadır.
Beşinci bölümde Batı’ya
Rusça yanıt verme üzerine bir tartışma yapan Chesnokova, Batı ile oluşan yeni
zıtlıkları ve bu süreçte Batı’ya karşı takınılan tavrı değerlendirmektedir.
Yazar, Rusya’nın Batılı ülkelerle ayrıştığı noktaların başında cinsel azınlıklar
(eşcinseller vb.) ve aile değerlerine yönelik tutumun geldiğini belirtmektedir.
Buna ek olarak Rusya’da pek çok kişinin, Fransa’da yaşanan Charlie Hebdo
trajedisi gibi durumlarda “Batı Avrupalıların ifade özgürlüğünü hakaret
özgürlüğüne dönüştürdüğünü” düşündüğünü ve hakaretin doğru bir yaklaşım
olmadığına inandıklarını aktarmaktadır (Chesnokova, 2017:100). Chesnokova,
genel olarak Rus medeniyeti olarak ifade edilebilecek bu değerlerin Batı
medeniyeti tarafından asimilasyonuna engel olunması konusunda keskin bir
iradenin söz konusu olduğuna işaret etmektedir. Yine yazar bu bölümde, Batı ile
ortak bir çatı altında yaşamak için “Nasıl bir Rus dünyasına ihtiyacımız var?”
sorusuna yanıt aramaktadır (Chesnokova, 2017:100-113). Rusların AB çatısı
altında uyum sağlamasına yardımcı olabilecek karakteristik özellikler
hakkındaki araştırmaları değerlendiren yazar muhafazakarlık ve değişim
seçenekleri üzerinden Rusya ve Rus ekonomisi için bir çıkış aramaktadır.
Entelijensiya (aydınlar
sınıfı) ve devrim
başlıklı altıncı bölümde yazar, ülkede toplumsal olarak aşağıdan yukarıya
barışçıl bir devrimin mümkün olup olmadığını ve entelijensiya ile devrim
arasındaki ilişkiyi masaya yatırmaktadır. Rusya’da ve sistemde var olan yanlış
uygulamaları ortadan kaldırmak için ahlaki bir devrimin gerçekleşip
gerçekleşemeyeceğini tartışan Chesnokova, Çarlık Rusyası, Sovyetler Birliği ve
günümüz Rusya’sı arasında örnekler üzerinden bir kıyaslama yapmaktadır. Ona
göre, geçmiştekine benzer bir şekilde demokratikleşme, kırtasiyecilikten
(bürokrasiden) uzaklaşma, kamuoyu denetimine açık olma, halkın güvenine dayalı
bir hükümetin tesisi ve en nihayetinde otoriter bir devletin modernleşmesi gibi
sorunlara dair sorular, yirminci yüzyılın başında olduğu üzere tekrar yanıt
aramaktadır.
Rusya'nın refahı için tarifler başlıklı
yedinci bölümde ülkenin ana sorununun Putin olmadığını öne süren Chesnokova,
Rus toplumunun çalışma ile olan ilişkisini gözden geçirmesi gerektiğini
savunmaktadır. Ona göre ülkenin refahının sağlanması için gerekli olan
reçeteler bu bölümde tartışmaya açılmaktadır. Değerlendirmenin odağını
oluşturan ve kitabın kapağındaki sorunun açıklığa kavuşturulduğu sekizinci
bölüm son olarak ele alınacaktır.
Rusya İçin Dört Senaryo başlıklı sekizinci
bölümde ise yazar, tüketim alışkanlıklarının yeni ekonomi modeli (döngüsel
ekonomi) çerçevesinde geçirdiği değişimi ele almaktadır. İlerleyen sayfalarda
ulusal bazlı emeklilikte yaş uygulamalarını da değinen yazar, kitabın başlığını
oluşturan konuya gelerek Rusya’nın önündeki muhtemel dört senaryoyu tartışmaya
açmaktadır. Ülkenin geçmekte olduğu süreçlerin sürdürülemez olduğuna dikkat
çeken Chesnokova'nın Rusya için öngördüğü bu senaryolar daha anlaşılır olması
için tablo haline getirilmiştir.
Tablo
1: Rusya’nın Geleceğine Dair Dört Senaryo (Chesnokova,
2017:170-175).
Tatyana Yurevna Chesnokova’nın Rusya için
öngördüğü dört senaryodan ilki Avrupa’ya Dönüş’tür. Chesnokova’nın
gerçekleşmesini dilediği ama olasılığını en düşük bulduğu senaryo budur. Ona
göre, mevcut kriz Avrupa ile sadece nesnel farklılıklardan olmayıp, tarafların
hırs ve komplekslerinden kaynaklanmaktadır. Bu hırs ve kompleksleri aşmak ise iktisadi
görüş farklılıkları ya da bölgesel anlaşmazlıklar gibi nesnel durumlara göre
daha zor olarak değerlendirilmektedir.
Chesnokova’ya göre Rusya, 1990’lı yıllarda Uluslararası Para Fonunun
(IMF) Batılı uzmanlarının tavsiyelerine uyduğu dönemi unutmamalıdır. Çünkü bu
tavsiyelerin, piyasa reformunun tamamen başarısız olması, üretim ve tarımın
kısıtlanması, geniş nüfus kitlelerinin yoksullaşması, eğitim ve kültür düzeyinde
düşüş gibi sonuçları olduğu düşünülmektedir. Genel olarak Ruslar için uzun
yıllar makarna, şeker ve kahve gibi insani yardım gönderdiklerinde de bir
aşağılanmanın söz konusu olduğu kanısı vardır. Yazar, o dönemde Rusya’nın karar
alma ve politika süreçlerindeki başarısızlığından dolayı her ne kadar başka
kimse suçlanamaz ise de bunları Batılı ülkelerin hesabına yazmayı tercih
etmektedir. Chesnokova, IMF’nin tasviyelerine kulak asmayan Çin’in daha doğru
bir karar aldığını belirtirken, IMF ve Amerikan Hazinesinin yönlendirmeleri
doğrultusunda karar almayı tercih eden Rus reformcuları ise eleştirmektedir.
Netice itibariyle Avrupa ile olan ilişkilerin dondurulması halinde Rusya’nın
dış dünyadan önemli derecede izole olacağı kanaati bulunmaktadır.
Cheskonova’nın öngördüğü
ikinci senaryoda, ekonomisini, girişimcilik ve yatırım iklimini iyileştiren bir
Rusya yer almaktadır. Buna göre Rus yönetimi ekonomideki durgunluğun ve tek
taraflılığın üstesinden gelmek, girişimciliği canlandırmak ve yatırım iklimini
iyileştirmek için imkânlarını seferber etmekte ve genel olarak ülkeyi kalkınma
yoluna çekmektedir. Bu doğrultuda yönetim, yolsuzlukları ve idari iş
ihlallerini bastırmak için çeşitli tedbirler almaktadır. Kamu parasının
yurtdışına gitmesine son verilerek üretim, tarım ve aynı şekilde eğitimin
gelişimine yatırım yapılıyor. Bu bağlamda kamu çalışanları vatanseverlikle
aşılanıyor ve bütçenin yasadışı kişisel amaçlar doğrultunda kullanılmasına
engel olunuyor. Bu davranışı bırakmayanlar ise sertçe cezalandırılıyor. Vergi
oranları ve teşvikleri insanların makrodan mikroya bütün seviyelerdeki işlerle
uğraşmalarını teşvik ediyor. Ülke içinde iş dünyası için liberal teşvik
edici denilen bir politika oluşturuluyor. Bu senaryonun mümkün olduğunu
ifade eden Chesnokova, mevcut örneklerde iktidarın kendi çevresinden olmayan
Vladimir Yevtushenkov gibi iş insanlarına çıkardığı zorlukları hatırlatarak,
yönetimin ülkenin liberalleşmesine dair bir niyetinin söz konusu olmadığını
ifade etmekte ve bu durumu “zaten paslanmış olan vidaların tekrar sıkılması”na
benzetmektedir (Chesnokova, 2017:172). Ona göre, Rusya’daki elitlerin ve
toplumun birleşmesinin sağlanması gereken bir dönemde, tipik Rus yöntemlerini
kullanan kimseler, gelişmekte olan işletmelere el koymayı düşünebilmektedir. Bu
nedenle de kendisinden ödün vermeyen bir yönetim, Rusya’yı bir yol ayrımına
getirmektedir.
Üçüncü senaryoda ekonomi kaynak
olarak kalmakta ama Rusya, Çin ve İran’la ya da BRICS ülkeleri (Brezilya,
Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti) çerçevesinde veya bir başka
şekilde, gelişmekte olan ülkelerden güçlü bir uluslararası blok kurmayı
başarmaktadır. Teorik olarak bu durum mümkün görünmektedir. Bu durumda dünya
alışılmış dikotomik sisteme dönecektir; “Liberal Batı, muhafazakâr köktendinci
Doğu’ya karşı” (Chesnokova, 2017:172-173). Bilgi perdesi kapanırken batılı
ülkelerle olan bağlantılar da askıya alınmaya başlar, farklı kahramanlar ve
farklı tarih versiyonlarına doğru yeni bir yönelim meydana gelir. Hatta
başkentler bile ülkelerin Asya taraflarına taşınır. Bazıları için bu senaryo
çekici gelse de ekonomi açısından ABD ile sıkı bağları olan Çin’in katılımı
olmadan bu durumun gerçekleşmesi mümkün değildir. Rusya, ihtiyaç duyduğu
desteği almak için Çin’e ilgilendiği bir şeyi vermeyi önerebilir.
Chesnokova, dördüncü
senaryoyu en karamsar olarak nitelemektedir; Batılı yatırım ve Batı’dan
borçlanmanın söz konusu olmadığı ve kalkınması kendisine has bir ülke Rusya… Bu
senaryoda ekonomi, içerde liberalizm olmadan kaynak olarak kalmaya devam
etmektedir. Rusya kendi devasa topraklarında izole edilmiş gözükmektedir ve
Rusya’nın diğer ülkelerle bağları güçlü ve dostça değildir. Rusya, dünyanın
devasa periferisine dönüşmektedir. Bu dönemde alışılageldiği şekilde ülkenin
güçlü ordusu ve askeri sanayisi üzerine vurgu yapılacaktır. Netice itibariyle
tüketim toplumu tamamen yenilgiye uğrar. Bu durumda yazara göre yaşam düzeyinin
kötüleşmesindeki artışı maskelemek her geçen yıl daha da zor hale gelecektir.
İnsanlar tok ve özgür oldukları zamanları hatırlayacak ve güçlü elin cazibesi
yavaş yavaş kaybolacaktır. Bütün bunlar elitler arası ya da hatta devrimci bir
nitelikteki sıradaki siyasi depremle sona erecektir.
Beşinci ihtimal ise,
tamamen kontrolden çıkarak topyekûn nükleer savaşa yeltenmedikçe yukarıda
belirtilmiş olan dört senaryonun hibrid bir versiyonu şeklinde düşünülmektedir.
Yazar Rus yönetiminin gerçeklikten bu kadar kopacağına ihtimal vermemektedir.
Hangi senaryonun
gerçekleşeceği sorusu sorulduğunda bazı kesimlere göre bu konunun sadece bir
isme bağlı olduğu ifade edilse de yazar Rusya’nın gelecekte gideceği yolu
belirlerken son 20-25 yıllık dönemin toplumsal ve siyasi açıdan
değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir. “Maydan Sonrası Putin (Putin
Posle Maydana)”[1]
adlı bir diğer kitabına referans veren Chesnokova, ülkenin mevcut durumunu
“Kuşatılmış kale psikolojisi” olarak ifade etmektedir (Chesnokova, 2017:174).
Bu değerlendirmeyi yaparken Putin’in faaliyetlerinin analiz edilmesi yerine
modern Rusya’nın ne olduğuna ve neden böyle olduğuna odaklanmayı tercih
ettiğini belirtmektedir.
Yazar, dokuzuncu ve son bölümde ise Rusya için bir prestij meselesi olarak görülen uzay çalışmaları, mevcut Rus yönetimi ile Batı dünyasının ayrıştığı önemli noktalardan olan eşcinsel evlilikler ve aileye bakış, vatanseverlik ve paraya bakış konuları üzerinde durmaktadır. Benimsenen yeni aile anlayışında annenin baba ile uzun süreli bir bağı olmadan ve çoğunlukla evlilik dışı çocuk sahibi olmaya yönelmesine işaret eden yazar, durumu Rusya ile kıyaslamakta ve evlilik kurumunun insanlığın devamı için taşıdığı önemin azaldığına dikkat çekmektedir. Bu bölümde dikkat çekilen noktalardan bir tanesi de Rusya devlet başkanı Putin’in medeni halinin de yeni dönemdeki evlilik anlayışıyla paralellik göstermesi olmuştur. Bu değerlendirmeye göre evli olan siyasilere daha fazla güven duyulması şeklindeki geleneksel yaklaşım Putin örneğiyle birlikte değişmeye başlamıştır. Toplumsal yapıda yaşanan değişimle birlikte aile olgusuna bakışın geçirmiş olduğu değişim ve dönüşüm üzerinde duran Chesnokova, geleneksel aile anlayışının şehirleşmenin nispeten az olduğu tarım toplumlarında sürdürüldüğünü belirtmektedir. Her ne kadar aile kavramı yıpransa da yazara göre ailenin sağlamış olduğu duygusal ve sosyal destek henüz hiçbir şeyle ikame edilememektedir. Yazar dokuzuncu bölümün ilerleyen sayfalarında aile kavramında yaşanan değişimin vatanseverlik (patriotizm) olgusuna bakışta da söz konusu olduğunu ifade ederek bu kavramın içten gelen ülke sevgisi yerine kitleleri belirli amaçlar doğrultusunda harekete geçirmek için kullanılan yeni bir anlam kazandığını düşünmektedir. Bu düşüncesini ünlü Rus yazar Tolstoy’un “Vatanseverlik ve Barış” adlı bir makalesine atıfta bulunarak paylaşan Chesnokova, yazarın “yeniden anlamlandırılan vatanseverliğin akmakta olan kan ve gözyaşının kaynağı olduğu” eleştirisine yer vermektedir (Chesnokova, 2017:188). Yine paranın mutluluk için bir araç olması gerekirken günümüzde bu bakışın nispeten değiştiğini ve paranın hayatın anlamı olarak algılandığını savunan yazar, Amerikalı Enron şirketinin “Mutluluk, kardır” sloganıyla geldiği son noktaya (skandallar ve yargı davaları ile anılan şirket iflas etmiştir) işaret etmektedir (Chesnokova, 2017:194). Bu çerçevede Chesnokova, hem Batı toplumlarında hem de Rus toplumunda yaşanan zihinsel dönüşümü örnekleriyle ele almaktadır.
[1] Chesnokova, T. Y. (2014).
Putin Posle Maydana. Psihologiya Osazhdennoy Kreposti, Moskova: Alistorus.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder