VERİMLİLİK DÜŞÜNCESİNİN YAYILMASI VE İNSAN FAKTÖRÜ (BÖLÜM 8-9)




VERİMLİLİK DÜŞÜNCESİNİN YAYILMASI VE İNSAN FAKTÖRÜ  (BÖLÜM 8-9)

Muhammet NEGİZ

VERİMLİLİK ESASLARINI YAYMAK

Zaman ve mekân, bireyi ve bireyin çalışmalarının ölçülmesine nadiren müsaade etmektedir. Frederick Bilimsel yönetim propagandası yapan Taylor ile ona katılanlar ve onu takip edenler de bunu uyguluyor. Bu bölümde Taylor ile kampanya yapan ve bilimsel yönetim hareketinin gelişim dönemlerinde öncü olan 6 isim üzerinde durulacaktır. Bu isimler, Carl G. Barth, Henry L. Gantt,, Frank B. ve Lilian M. Gilberth, Harrington Emerson ve Morris L. Cooke. Bu kişiler verimlilik esaslarının yayılmasında öncüydüler.

EN FANATİĞİ: CARL BARTH

Carl Georg Lange Barth[1] (28 Şubat, 1860 – 28 Ekim, 1939), bilimsel yönetim hareketinin öncülüğündeki müritlerin en fanatiği olarak ifade edilmektedir. Norveç’te doğan Barth, denizcilik mühendisliği eğitimi almış ve makinist olarak donanmada staj yapmıştır. 1881 yılında ABD’ye göç etmiş makine araçları üretimi yapan bir fabrikada işe girmiştir. Burada 14 yıl çalıştıktan sonra şef makine tasarımcısı konumuna yükseltilmiştir. Matematik dersleri de veren Barth, bir arkadaşı vasıtasıyla karmaşık matematik problemlerini çözmek için birisini arayan Fred Taylor ile tanışır. 1899 yılında başladığı bu yeni işinde Henry Gantt’a yardımcı olarak görevlendirilmiş ve makine besleme ve hız sorunların ile ilgilenmiştir. Barth bu sorunun çözümünü yapmıştır. Mükemmel bir analitik yeteneği olduğunu fark ettirmiştir.

Barth, bu sayede Taylor’un güvenini kazanmış ve yeni mühendislik yöntemleri geliştirme süreçlerinde yardımcı olmuştur. Tabor Manufacturing Company, the Link-Belt Engineering Company, Fairbanks Scale, Yale & Towne Manufacturing Company gibi birçok işletmenin bilimsel yönetim uygulamalarının tesisi esnasında Taylor’a yardımcı olmuştur. Ayrıca, George D. Bobcok’a da Franklin Motor Car Company isimli şirkette bilimsel yönetimin uygulanması esnasında yardımcı olmuş ve otomobil sektörünün rasyonelleşmesinde öncü isimler arasına katılmıştır.

Franklin’de 3 model araç üretilmiş ve hangi araçlardan ne kadar üretileceği ve satılacağına dair satış öngörülerine güvenmişti. Ayda 100 araç üretilmiş olmasına rağmen karlılık söz konusu değilken maliyetler ise artmış ve iş gücü devri resmen fırlamış ve yüzde 425 artış göstermiştir. Barth tarafından bilimsel yönetimin kurulumunda sonra ise Franklin günde 45 araç üretmeye başlamış ve ücretler yüzde 90 artış göstermiştir. İşgücü devri yüzde 50’den fazla daha az hale gelmiş ve karlılığa geçilmiştir. 1908-1913 tarihleri arasında Ford Motor Company, “hareketli montaj hattı”nı otomobillerin kitle üretimi için mükemmel hale getirmiştir. Chicago Üniversitesi ve Harvard Üniversitesi gibi yerlerde bilimsel yönetim  üzerine dersler vermiş ve Taylor’un en fanatik (orthodox) müridi/öğrencisi olmakla suçlanmaktan gurur duyduğunu ifade etmiştir. Taylor’un yöntemleri üzerinde herhangi bir kurcalama yapmamakta ısrar etmiş ve bunu sürdürmüştür. Görev-yönetim sistemini, doğrudan Taylor ile çalışan kişiler tamamen anlamışlardır. Denet ve analizlerinde tutkulu ve dikkatli birisi olmuştur. Taylor’un hayal gücünü taşımamış olsa bile Barth, bilimsel yönetimin geliştirilmesi için gerekli olan bir yığın işlemi yerine getirmiştir. Buna göre, Taylor ve Barth birbirlerini mizaç (temperament) ve yetenekler açısından tamamlamaktadır. Barth, daha sonra meşgul olduğu yönetim danışmanlığı işini oğlu ile birlikte “Carl G. Barth & Son” adındaki firmada yürütmüştür.

EN ILIMLISI (UNORTHODOX): H.L. GANTT

Henry Laurence Gantt, (1861 - 23 Kasım 1919) Amerikan makine mühendisi ve yönetim danışmanı[2]. Johns Hopkins Üniversitesi’nden mezun olmuştur. Doğa bilimler ve mekanik alanında McDonagh Okulu’nda dersler vermiştir. Daha sonra Stevens Teknoloji Enstitüsü’ne dönüş yapan Gantt, 1884’te makine mühendisliği derecesi almıştır. Mezuniyetinden sonra teknik ressamlık ve öğretmenlik görevlerini üstlendikten sonra 1887’de Midvale Steel Company’de mühendislik bölümüne asistan olarak girmiştir. 28 yaşında genç bir personel iken hayatında önemli izler bırakacak olan Fred Taylor ile çalışmaya başlamıştır.

Taylor ve Gantt alışılmadık bir takım olmuştur. Bilime yönetimi geliştirme aracı olarak ortak ilgi gösteren ikili, birbirlerinin çalışmalarına karşılıklı olarak derin bir hayranlık duymuşlardır. Gantt, Taylor’un çalışmasının esasını kavramıştır. Bazen çatışmışlarsa da Taylor’un önde gelen talebeleri arasında yerini almıştır. Taylor ile çok yakın çalışmış ve onu Simonds Rolling Machine Company’de de takip etmiştir. Daha sonra ise Bethlehem Steel şirketinde ona katılmıştır.  1901 yılında ise Gantt, “danışman endüstri mühendisi” olmuş ve bilimsel yönetim ilkelerini benimsemesine rağmen daha sonra ulusal ekonomik çevreye yönelik endişelerini açıklamıştır. 3 büyük citabın yanında 150’yi aşkın yayın yapmıştır. Bir düzineden fazla patent sahibi olan Gantt, üniversitelerde (Yale, Harvard, Columbia vb.) ders vermiş ve ilk başarılı yönetim danışmanlarından birisi olmuştur.

GÖREV VE BONUS SİSTEMİ

Gantt’ın makineler, araçlar ve yöntemlere yönelik fikirleri doğrudan ortağı Fred Taylor ile filizlenmiştir. Taylor’un işgören ve yönetim arasındaki çıkar ortaklığını tanıma, çalışanların bilimsel seçimi, performansı artırmak için teşvik oranları, detaylandırılmış görev tanımları gibi fikirlerinin daha fazlası Gantt’ın erken dönem çalışmalarına yansımıştır. Gantt, emekçinin “canlı bir organizasyondaki beşeri birim” olduğunu, yönetimdeki en önemli unsur olduğunu ifade ermiştir. “Yönetimin sosyal değerleri yansıtması ve sosyal amaçlara hizmet etseydi çalışanların sömürülmesinin hoş görülmezdi” inancını taşımıştır. Ona göre, en sağlıklı endüstriyel şartlar, çalışanın en iyi kişi olarak işine alınması ve çalışanın emeğinin en yüksek fiyattan satıldığını hissetmesi ile mümkün olacaktır.

Bu şekilde iken Gantt, yüksek ücret ve düşük maliyet yolunda “görev ve bonus sistemi”ni geliştirmiştir. Bu sistem, Taylor tarafından ortaya atılan parçabaşı teşvik planından daha basittir. Sendikalar konusunda Taylor ile benzer görüşlere sahip olan Gantt, bu konuda daha fazla ikna edici ve felsefi olarak konuya yaklaşmaktadır. Bu konudaki ifadelerinde Gantt, dünyada servetin sabit olması halinde bu serveti elde etmek için yapılan mücadelenin düşmanlığa götürmesinin kaçınılmaz olduğunu belirtir. Servetin miktarının sabit olmadığını ve sürekli olarak artış eğiliminde olduğunu belirten Gantt, bir kişinin zengin olmasının diğer bir kişiyi daha fakir yapmayacağını ve belki de tam aksinin olacağını ileri sürer. Kimin olduğu önemli olmasa da tek bir tarafın bütün bu zenginliğe sahip olma eğilimini taşıması halinde ise, çatışmaların devam edeceğini belirtir.

Gantt, olabildiğinde fazla örgütlenmiş olan işgücünün böylece düşmanca bir kuvvete dönüşeceğini ifade eder. Üretimde hem işgören hem de yönetim için ortak fayda adına işbirliği yapılmadığı müddetçe durumun bu şekilde olduğunun altını çizer. Gantt, Taylor tarafından ortaya atılan parçabaşı teşvik planının işgören işbirliğini güvence alacağına ikna olmamıştır. Kendisinin geliştirdiği “bonusla görev işi” sisteminde çalışanların belirlenmiş olan görevlerini yerine getirmesi halinde günlük ücret ve bonus garanti edilmektedir. Gantt daha sonra bu düzenlemenin beklenene gayretin ötesinde ilave bir çaba için teşvik ettiğini keşfetmiştir. Bu eksikliği gidermek için yapılan düzenleme ile çalışana belirlenen sürenin altında bir zamanda görevini tamamlaması şartı getirilmiştir. Bu sayede çalışan, 4 saatlik çalışmanın ödemesini 3 saatten az bir çalışmanın ardından alabilmektedir.

Çalışanlar belirlenen standartlara uygun olarak görevlerini yerine getirdiğinde kişi başına bonus ödemesi alabilmektedir. Bu ödeme ekipteki çoğunluğun standartları sağlaması durumunda 10 cent olabilirken, hepsinin sağlaması durumunda 15 cent olarak ödenmektedir. Bu şekilde ilave bonus ödemeleri ile şefler de çalışanların performansını artırmak için eğitim ve yardım konusunda cesaretlendirilmiş olacaktır. Gantt, kuvvet kullanımının liderlik için esas olamayacağını inanmaktadır. Verimliliğin artırılmasının tek yolu ise bilgiden geçmektedir. Gantt da Taylor gibi çalışmalarını hayata geçirme sürecinde dirençle karşılaşmıştır. Gantt ise etkili bir performans için işletme içerisindeki herkesin işbirliği yapması gerektiğine inanmaktadır. Dahası, işyeri ödüllerinin adil bir biçimde herkesin katkılarına göre verilmesi gerektiğini düşünmüştür. Çalışanlara vermiş olduğu eğitimlere “çalışkanlık” (industriousness) ve “işbirliği” unsurlarını eklemiştir. Bu sayede diğer bilgilerin elde edinmesinde kolaylık sağlanacağını düşünmüştür.

GRAFİKLER YÖNETİME YARDIM EDER

Gantt, zahmetli deneylere Taylor ve Barth’tan daha az meyilliydi. Sonuç olarak çalışma bilgilerinin kayıt ve iletilmesi için grafik yöntemlerini kullanmaya başladı. Çalışanların performans standartlarını karşılamalarına yönelik yatay çubuklardan oluşan grafik tasvirlerini kullanması ilkelerindendi.  Günlük olarak üretim standartlarının karşılanıp karşılanmadığı ya da bonuslar çeşitli renklerde kayıt altına alınıyordu. Bu sayede çalışanların performansına yönelik bir dönüt sağlanmış oluyordu. Bu konudaki en önemli ilerlemeleri ise ABD donanmasında 1911 yılında danışmanlıkla başladığı dönemde sağlamıştır. Gantt’ın askeri malzemeleri vaktinde yerine ulaştırma konusundaki grafikleri “bu jenerasyon içerisinde yönetim sanatına yapılan en önemli katkı” olarak taltif edilmiştir. Gantt, bu çubuk grafik yönteminin patentini almamış ve asla bundan bir kar elde etme girişiminde bulunmamıştır. Ancak ABD hükümeti tarafından Seçkin Sivil Hizmet Madalyası’na layık görülmüştür. Bu grafikler Gantt’ın danışmanlık şirketinden birisi tarafından 8 dilde yayınlanan bir kitapla popüler hale gelmiş ve hatta Sovyetler Birliği’nin ilk 5 yıllık planında kullanılmıştır. Daha sonra ise dünyada işlerin planlanması ve koordine edilmesinde kullanılmaya başlanmıştır. Bütün üretim kontrol çizimleri Gantt’ın çubuk grafik yönteminden esinlenmiş ve modern versiyonu olarak da Program Değerlendirme ve Gözden Geçirme Tekniği (PERT) ortaya çıkmıştır. Bunun neticesinde artık malzemeler daha hızlı iletiliyor, gemi kargoları rekor düzeyde artıyor, ABD’nin verimliliği amacına ulaşılıyor. İlk olarak donanmadan reddedilen Gantt için bu da bir teselli oluyor.

Sonraki dönemlerde iş dünyasının yönetiminin bu işi en iyi bildiğini düşündüğü mühendislere devredilmesi gerektiğini ifade eden Gantt, daha adil ve müreffeh bir toplum için refah paylaşımına yönelik fikirleri ile gündeme gelmiştir. Bu kapsamda meydana getirdiği New Machine” adındaki STK oluşumu ise 1919 yılında sindirim bozukluğu sorunu ile hayata veda etmesinin ardından feshedildi. Taylor’un en az fanatik talebesi, 1920’de meydana gelecek olan yönetim düşüncesindeki değişimi göremeden hayata veda etmiş oldu. İnsan kaynakları uygulamaları, işgören-yönetim işbirliği, iyileştirilmiş işgören temsil planları ve işte insan faktörünü daha iyi anlama üzerine niceleri… Gantt, “çalışan insan” (working man) kavramı ile memnun olabilirdi ve neticede ölümünden sonra, 1929 yılında “Henry Laurence Gantt Medal” ile ödüllendirildi. Ödül gerekçesi ise şu şekildeydi:

 “Endüstri yönetimine yönelik onun insancıllaştırıcı etkisi ve Gantt şemasını icat etmesinden dolayı…”


YAŞAM ORTAKLARI: GILBRETHLER

Frank B. Gilbreth (1868–1924) ve onun eşi Lillian M. (1878–1972), Taylor’un çağdaşlarıydı ve aynı zamanda da orijinal bilimsel yönetim öncüleri takımının parçasıydılar. Onların tek bir amaç için şevki ve adanmışlığı, başarıları hala dikkat çekmektedir. Bu da “israfın ortadan kaldırılması” ve “iş yapmanın en iyi yolunu keşfetmek” olarak ifade edilmiştir. Gilbrethler, işlerin çok çeşitli yollardan yapılabileceğini ancak en iyi tek bir yol olduğunu ve onların görevinin de bulu yolu bulmak olduğunu belirtmişlerdir. Bu ideal, onların amentüsü ve dini haline gelmiştir. Dolayısıyla, güçleri yettiği kadarıyla her şeyi yapmışlar ve her yerde mevcut olan israf trajedisinin önüne geçmeye çalışmışlardır. “En iyi” konusunda yapmış oldukları çalışmada bireylerin kişisel potansiyellerini hem kendilerine hem de topluma fayda sağlayacak şekilde maksimize etme aracı olarak görmüşlerdir. Frank B. Gilbreth, küçük yaştan itibaren maddi sebeplerle çalışma hayatına atılmış ve buralarda yaptığı gözlemlerden yaptığı çıkarımlar da onu “hareket etüdü” konusundaki ilk ilkelere götürmüştür. Yanında çalıştığı ustabaşından bile daha kısa sürede daha fazla tuğla örmeyi başarmış ve yirmili yaşlara varmadan ustalarından çok kazanır hale gelmiştir. Yıllar sonra 1910’da bu konudaki tecrübelerini Eyaletlerarası Ticaret Komisyonu’nda bir bilim olarak anlatmıştır.

KİMSE ONUN GİBİ BAŞARMAZ…

1893 yılında kendi inşaat şirketini kuran Frank, “hızlı çalış” mottosuyla işe başladı. Müşterilerini maliyet düzenlemeleri açısından memnun etmeyi sağlamak isteyen Frank, “maliyet artı uygun tutarlı sözleşme” tasarladı. Çok kısa sürede ABD ve Avrupa’da işleri yaygınlaşırken bu süre zarfında istihdam edilen personel sayısı ise 10 bine ulaştı. Bu işlerin hepsinde ise haftalık olarak fotoğraf alınması ve günlük olarak gözlem yapılması sonucunda çalışmalardaki gelişmeler sürekli takip edildi. 1908 yılında Saha Sistemi ve Beton Sistemi isimli eserinin ardından Bricklaying Sistemi (1909), Hareket Etüdü (1911), Yorgunluk Çalışması (1916) ve Uygulamalı Hareket Çalışması (1917) başlıklı eserleri yayımlandı.

Çalışanların ilerleme için katılımına değer veren Frank, bunun için bir öneri programı oluşturdu. 10 dolarlık ilk ödül ile her ay, işi geliştirmek, müşterilere daha iyi hizmet sunmak ya da ek inşaat işlerini güvence altına almaya yönelik en iyi fikir için belirlendi. Sahadaki fotoğraflama işi için de karşılık dâhil edildi. Sadece inşaat alanına uygulanabilecek tavsiyeleri ise Gilbreth’in işi rasyonelleştirme tutkusunun bir göstergesiydi. Ayrıca, “therbligs[3] adını verdiği ve dilimize “bir işçinin yaptığı temel vücut hareketi” olarak çevrilen 17 temel kısımdan oluşan “el hareket” sistemini sınıflandırarak geliştirdi. Lüzumsuz, yanlış yönlendirilen ve etkisiz hareketlerin en büyük israf olduğuna ikna olan Frank, 1892 yılında hareketli görüntü kamerasını çalışanın hareketlerini analiz etmek için kullanan ilk isim oldu[4]. Habercilerin yorgunluğunu azaltmak ve teslim sürelerini kısaltmak için 1915’te tekerlekli patenleri kullanıma sundu. 150 civarında izlemiş olduğu apandisit ameliyatlarından yola çıkarak “hemşirelerin çalışmasının bilimsel yönetimi uygulamasına dair hareket etüdü ve hastanede bilimsel yönetim” başlıklarında bilimsel yayınlar kaleme aldı ve hatta epilepsi hastalarının hareketlerini dahi etüt etti.
Taylor ile benzer girişimlerde bulunan Frank’ın terminolojik olarak farklılığı bulunmaktadır. “Zaman etüdü” kavramı ile çalışan Taylor’un yanında Frank ise çalışmasına “hareket etüdü” adını vermeyi seçmiştir. Uygulamasa ikisi de aynı şeyi ölçmüşler, yorgunluğu azaltmak ve verimliliği geliştirmek için hareketleri elimine etme hedefi taşımışlardır.
BİLİMSEL YÖNETİM HAREKETİ İÇİN DESTEK

Frank, bilimsel yönetim hareketinin en ateşli savunucuları arasında yer almıştır. Taylor, Bilimsel Yönetimin İlkeleri isimli eserinin 8 sayfasını Frank’ın hareket etüdü çalışmalarına ayırmıştır. 1911’de Taylor, Frank’tan Bilimsel Yönetimin İlkeleri eserinin The Amerikan Magazin isimli dergide seri olarak yayımlanmasının ardından gelen mektupları yanıtlamasını istemiştir. Frank’ın bu yanıtları ise kendisinin Bilimsel Yönetimin Elkitabı isimli eserine temel olmuştur. Frank, Taylor’un bilimsel yönetim düşüncesi ile Ford’un montaj hattı üretiminin karıştırılmaması gerektiğini gözlemlemiştir.

YÖNETİMİN İLK HANIMEFENDİSİ

1912 yılında “Yönetim Psikolojisi” başlıklı tezini tamamlamış olan Lillie Gilbreth[5], California Üniversitesinin ardından Brown Üniversitesinde “Öğretimde İsrafı Önlemenin Bazı Yaklaşımları” başlıklı doktora tezini tamamladı ve PhD ünvanını aldı. Lillie, yönetimin 3 tarihsel stilini ifade etmiştir: Geleneksel, geçici ve bilimsel.

Gilbreth ailesinin bilimsel yönetimi çok satan kitaplar ve filmlerden olan “Cheaper by the Dozen and Belles on Their Toes” ve sonraki roman “Time Out for Happiness” ile ölümsüzleşmiştir. 1924 yılında eşinin vefatının ardından işleri devralan Lillie, 1935 yılında da Purdue School of Mechanical Engineering’de yönetim profesörü olmuştur. Bu süre zarfında sıklıkla Taylor taraftarları ile tartışmalarda bulunmuş hareket ve zaman etütleri arasındaki çekişmenin muhatabı olmuştur.

Uzmanlık alanı günümüzde İnsan Kaynakları Yönetimi olarak bilinen alan olmuştur. Bilimsel seçim, yerleştirme ve çalışanların eğitimi üzerine odaklanmıştır. Günümüzde kıymeti bilinmeyen birçok çalışması o dönemde çok büyük ilerleme olarak görülmüştür. 40 yaş üzeri çalışanların istihdamı ve sürdürülebilirliği konusunu savunmuş ve bu konuda kıyaslamalı çalışmalar yapmıştır. Sivil savunma, yaşlılık, rehabilitasyon gibi alanlarda dönemin ABD başkanları için çalışan komitelerde görevlerde bulunmuştur.1985 yılında son 100 yılın en etkili 100 isminden birisi olarak seçilmiştir. Eşi bir mühendis, kendisi de bir psikolog olarak “en iyi yol”u araştırmak için yeteneklerini birleştirmiştirler.

 ÖRGÜT ARACILIĞI İLE VERİMLİLİK.: HARRINGTON EMERSON (1853–1931)

Protestan bir aileden gelen Emerson, tasarrufun erdemleri ve kaynakların verimli kullanılması gerektiğine inanıyordu. ABD endüstrisinde zaman ve maliyet konusunda tasarruf sağlayan yeni yöntemler geliştirerek “verimlilik mühendisleri” kavramını ortaya atmıştır. Üretim ve malzeme konusunda yeni yöntem ve araçlar geliştirmiş, bireysel bir ödül sistemi kurgulamıştır. Genel olarak kendi başına çalışmış ve Taylor’a eşlik etse bile Taylor’un yöntemlerini temsil eden küçük grubun bir parçası olmamıştır. Emerson da Gilbrethler gibi ABD endüstri sisteminin en önemli düşmanını verimsizlik ve israf olarak görmüştür. Ona göre, israfın önlenmesi için tek yol uygun kişilerin organizasyonu, makineler ve malzemelerdir.

Prusya ordusundaki bir komutanın uygulamalarını işletme yönetimi alanına uyarlayan Emerson, her birimde çalışanların bilgi ve yardımına koşacak yöneticiler belirlemiştir. Bu kişiler 4 alt birimle ilgilenecektir. Birincisi, çalışanların iyiliğine yönelik planlama, yönlendirme ve tavsiye verme; ikincisi, yapı, makine, araçlar ve diğer malzemelere  yönelik planlama, yönlendirme ve tavsiye verme; üçüncüsü, malzemelerin satın alması dahil gözetimi, sorunları ve korunmasına dair planlama, yönlendirme ve tavsiye verme; dördüncüsü ise, standartlar, kayıtlar, muhasebe dahil yöntem ve koşullar üzerine planlama, yönlendirme ve tavsiye verme. Bu uygulama Taylor’un işlevsel formen uygulamasından farklılaşmıştır. Emerson, yetki ve sorumlulukları hat sorumlularına bırakmıştır. Bu sayede emir ve kumanda birliği ihlal edilmeden özel bilgi ve kolaylaştırılmış koordinasyonun avantajları korunmuş olacaktır. Emerson, maliyet muhasebesi sistemine yenilikler getirmiş olmasının yanında yeni bir teşvik sistemi de geliştirmiştir. %100 verimlilik oranına %20 bonus ödenmesi öngörülmüştür. Verimlilik çalışmaları Taylor’un uygulamalarının kötü şöhretinin gölgesinde kalmıştır. Verimliliğin 12 İlkesi başlıklı bir eseri yayımlanmıştır. Bu ilkelerde, açıkça belirlenmiş idealler, ortak akıl, yetkili danışman, disiplin, asil anlaşma (fair deal), enformasyon ve muhasebe sistemlerinin güvenilirliği, işlerin planlanması ve düzenlenmesi, standartlar ve tarifeler, standart şartlar, standart işlemler, standart uygulama talimatnamelerinin yazılması, verimlilik ödülü yer almaktadır. Emerson, danışmanlık şirket sayesinde ünlü hale gelmiş ve birçok başarılı ismin yetişmesine aracı olmuştur. Emerson, “verimliliğin yüce rahibi” olarak isimlendirilmiştir.

 KAMU SEKTÖRÜNDE BİR EL KİTABI: MORRIS L. COOKE

Taylor, Barth, Gilbrethler, Gantt, ve Emerson, özel sektörde verimlilik üzerine çalışırken, Morris Llewellyn Cooke (1872–1960) bu süreçte kamu sektöründeki örgütlerin verimliliğine odaklanmıştır. Taylor’un daveti ile onun yanında bilimsel yönetim hareketinde çalışmıştır ve Taylor tarafından bu alanda uzman olarak tayin edilmiştir. Taylor’un bilimsel yönetim anlayışının anlaşılmasını sağlamak için “Endüstriyel Yönetim” başlıklı bir eser kaleme almış ancak Wrege ve Stotka’nın iddialarına göre Taylor’un “Bilimsel Yönetimin İlkeleri” isimli eseri olmuştur. Taylor, “bir başkasının çalışmasına kendi emsini eklemiştir” ve Cooke “bir klasik yaratmıştır.” İddia sahiplerine göre Taylor, başkasının yazısına kendi ismini koymuştur. Ancak kayıtlara göre gerekli ödemelerin yapıldığı yayınevindeki dokümanlardan anlaşılmaktadır. Cooke, sadece yazım ve düzenleme sürecine katkı sağlamıştır. Daha sonraki süreçte kamu yönetiminin verimliliği üzerine çalışmalarda bulunan Cooke, “Şehirlerimiz Uyanık” isimli kitabında belediye yönetiminde bilimsel yönetimin uygulanması konusunu tartışmıştır. Cooke, belediye yönetiminde kamu işleri bölümünün idarecisi olunca fikirlerini pratiğe dökme şansı elde etmiş ve önemli bir dönüşüm süreci başlatmıştır. Franklin D. Roosevelt döneminde ise Kırsal Alan Elektrifikasyonu Yönetimi müdürü olarak atanmış (1935-1937) ve “kendisini evlere ucuz elektrik, işçi-yönetim ilişkilerinde ilerleme, ülkenin toprak ve suyunu koruma ve endüstride bilimsel yönetim alanlarına katkı sağlayan” bir kişi olarak tanıtmıştır.

İNSAN FAKTÖRÜ: YOLU HAZIRLAMA (BÖLÜM 9)

Bilimsel yönetim, bilimin bir yaşam ve hayat biçimi olarak vurgulandığı bir dönemde doğdu ve beslendi. Verimliği teşvik ve israfı önleme çabalarının seslendirildiği bir dönemde, yanlış yönetim anlayışlarının yerine kısaca “doğru kişiyi doğru yere atama” olarak ifade edilebilecek olan Taylor ve arkadaşlarının görüşleri ortaya çıktı. Bu bölümde de modern personel yönetiminin (İKY) ve bilimsel yönetimin gelişimi üzerinde durulacaktır. 

PERSONEL YÖNETİMİ: İKİLİ MİRAS

Çağdaş personel yönetimi iki mirasa sahiptir. Bu miras 1880’lerin başlarına kadar izlenebilir ve bilimsel yönetim ile “refah çalışması” hareketlerinin eş zamanlı yükselişimim yakınındadır. Bilimsel yönetim verimliliği artırma ve maliyetleri düşürme eğiliminde iken, refah çalışması daha çok sosyal kaygılarla duruma yaklaşmakta ve fakir ve varlıksız olan Amerikalıların yaşam ve standartlarının akışını iyileştirme isteği olarak görülmektedir.

1897 yılından itibaren yaygınlaşmaya başlayan welfare uygulamaları zamanla işletmelerden evlere, eşlere ve çocuklara kadar yaygınlaşmıştır.  “Refah sekreterleri” çalışanların yaşamlarını iki taraflı olarak işte ve evde iyileştirmekle görevlendirilmiştir. Bu sekreterlerin önemli bir kısmı sosyal hizmet ve mesleki rehberlik geçmişine sahip olan bayanlardan oluşmaktadır.

John Bancroft, Gantt’ı çalışma yöntemlerini geliştirme ve verimliliği sağlamak üzere görevlendirdiğinde verimsiz işçilerin işten çıkarılması gibi tavsiyelere refah sekreteri Briscoe karşı çıkmıştır. Gantt isteklerini tam olarak yerine getiremeden danışmanlık hizmetini tamamlasa da refah çalışmasının bilimsel yönetime galip geldiğini görmek mümkün olmuştur. Gantt, başlangıçta kaybetse de uzun dönemde refah çalışması ile bilimsel yönetimin hem personel ilişkilerini hem de verimliliği artırarak birbirlerini tamamladıkları görülmüştür. 1900-1915 yılları arasında refah çalışması itibarını yitirmeye başlamıştır. İnsanlar evlerinde kendilerinin neleri yapıp neleri yapamayacağının söylenmesinden hoşlanmamışlardır ve sonuç olarak bu uygulama yerini ek yardımlar/sosyal yardımlara (fringe benefits) ve çağdaş İKY programlarının endüstriyel ilişkiler politikasına bırakmıştır.

Taylor, işlevsel formenlik yaklaşımından yola çıkarak bir istihdam bürosu oluşturulmasını ve bunun da merkezi planlama bölümünün bir parçası olmasını önermiştir. Disiplin sorumlusu olarak belirlediği kişilere personel seçme, görevden alma, performans kayıtlarını tutma, disiplin sorunlarını çözme, ücret ödemelerini yönetme, arabulucu olarak görev yapma gibi sorumluluklar yüklemiştir. Eilbirt, bu durumu şu şekilde ifade etmiştir: “bu yönelimle, bilimsel yönetim, personel yönetiminin sınırlarına dönmüştür.”

Ordway Tead, modern personel departmanının 1912 dolaylarında ortaya çıktığını ifade etmektedir. Bir düzine şirket personel işlerine adanan ayrı bir bölüm kurmuştur. 1913’te ise endüstri çalışanlarının eğitim ve becerilerini geliştirmek için bir okul kurulmuş ve daha sonra burası çalışan ilişkilerine kadar genişletilmiştir. Bilimsel Yönetimin Teşviki Topluluğu olarak kurulan STK ise daha sonradan Taylor Topluluğu adını almıştır.

ABD’de çalışanların eğitimi ve bilgilendirilmesine dair birçok girişim olmuş ve böylece diğer maliyetlerin düşüşü sağlanmıştır. Ford, personel devri hızında yaşanan artış sonrasında önemli adımlar atmış, çalışma saatlerini düşürmüş, ücretleri artırmıştır. Bu nedenle yeni personel alımlarında izdiham yaşanmıştır. Büyük Britanya’da da B. Seebohm Rowntree, psikoloji departmanında çalışanların eğitim, sağlık, kantin işleri, ev işleri ve rekreasyon işlerinde yardımcı olması için bir sosyolog istihdam etmiştir. Rowntree, İngiliz yönetiminin babası olarak adlandırılmıştır.

Personel yönetiminin çalışan verimliliğini artırmak için taşıdığı potansiyele olan ilgi, insan davranışı hakkındaki varsayımlarda önemli değişikliklerin yaşanmasına neden olmuştur. Bilimsel yönetim yöntem ve metotlarının davranışsal ve sosyal bilimler tarafından şekillendirildiğine tanık olmuştur. Bilimsel yönetim ve refah çalışması hareketleri birlikte modern personel yönetimi için yolun taşlarını döşemişlerdir.

Bilimsel yönetimin gelişinden önce, bireylerin istihdam sürecinde psikoloji tümden gelimci bir bakışı esas almakta ve yöneticiler istihdam süreçlerinde sözde bilim olan astroloji, grafoloji, frenoloji gibi yaklaşımları kullanmaktaydı. Bireylerin fiziksel karakterleri, yıldızların konumu, kafatası yapıları ve el yazıları gibi kriterler bağlamında personel seçimi yapılıyordu. Daha sonra psikoloji bu yaklaşımlardan uzaklaştı. 1879 yılında Almanya’da Leipzig Üniversitesi’nde açılan ilk psikoloji laboratuarı sonrasında psikolojide de bilimsel yöntemler kullanılmaya başlandı.  Yapılan deneylerle endüstriyel psikolojinin temelleri atıldı. Taylor tarafından belirlenen personel seçiminin önemine kadar psikologlar evrensel içgüdüleri belirleme eğiliminde iken, bu süreçte insan davranışını bireysel olarak incelemeleri gerektiğini kabul ettiler. Böylece, uygulamalı psikoloji taraftarları bilimsel yönetim ile bir birlik oluşturdular.

ENDÜSTRİYEL PSİKOLOJİNİN DOĞUMU

Bilimsel yönetim endüstriyel psikolojiye kendi perspektifi ve yönelimini vermiştir. Bilimsel yönetimin değerler sistemini yansıtarak endüstriyel psikolojinin ilk hedefleri “bireyin endüstrideki maksimum verimliliğini teşvik etmek” ve “onun endüstri sistemine en uygun biçimde intibak etmesini sağlamak” olmuştur. Mühendis makinenin verimliliğini çalışırken, endüstriyel psikolog da insanın verimliliğini çalışıyordu. Amaçları birdi; israfın ortadan kaldırılması ve mükemmel personel tatmininin güvence altına alınması.

Kendilerine işyerinde çalışma imkân ve gereçleri sunulan Münsterberg’in gündemi Taylor’un bilimsel yönetim vizyonunu yansıtıyordu. Yanıtlaması gereken sorular, “muhtemel en iyi çalışan”, “muhtemel en iyi iş” ve “muhtemel en iyi etki” içindi.

Yönetici iken çalışanlarını pek fazla tanımadığı gerekçesiyle istifasını veren Whiting Williams, uzunca bir süre kimliğini saklayarak normal bir işçi olarak çalışma alanının çok farklı pozisyonlarında görev aldı ve bu süre zarfından endüstriyel psikolojinin temellerini oluşturan önemli bulgular edindi. Onun bu emeklerine rağmen endüstriyel psikoloji konusunda ilk akla gelen Hawthorne deneyleri olmaktadır. Bu durumun sebebi olarak ise Williams’ın akademisyen olmamasından dolayı akademik camiadan beklenen ilgiyi görmediği şeklinde yorumlandığı gözlemlenmiştir. Dolayısıyla, Williams’ın çalışmaları dönemin akademik dergilerinde nadiren değerlendirilmiştir. Social Gospel hareketi ile Williams’ın çalışmaları 19. yüzyılda yükselen endüstriyel sosyolojinin köklerini oluşturmuştur.

BAZI ERKEN DÖNEM AMPİRİK ARAŞTIRMALAR

Paul Göehre ve Hendrik de Man tarafından gerçekleştirilen deneyler alandaki ilk ampirik çalışmalar arasında yer almaktadır. Bu çalışmalarda eşsiz bir bakış ile uluslar arası bir perspektif elde edilmiştir. Göehre, çalışanların Almanya’da sosyal demokrasi eğiliminin sebeplerini araştırırken grup psikolojisi, motivasyonu ve formal olmayan grupların verimlilik ve tatminindeki rolüne dair önemli bulgular elde etmiştir.

De Man ise, çalışanların kendilerine günlük işlerinde endişe verici durumları rapor etmesini isteyerek başladığı ve Almanya’da yaptığı araştırmalarda kendisinden yaklaşık 30 yıl sonra benzer bulgulara ulaşacak olan Herzberg gibi çalışanların işe yönelik davranışının zihinsel olarak memnun edici unsurlar ve memnuniyetsizlik verici unsurların bir karışımına göre şekillendiğini ortaya koymuştur. İşin kendisinin bir motivasyon unsuru olduğunu ifade eden De Man, yönetimin görevinin çalışanın iş yerinde neşe bulmasının önündeki engelleri kaldırmak olarak ifade etmiştir.

İŞYERİNİN DEMOKRATİKLEŞMESİ

Endüstriyel yaşamın çeşitli yaklaşımlarına yönelik teori ve araştırma yirminci yüzyılın ilk 20 yılında düzenli bir ilerleme kaydetti. Abraham Lincoln’un ölümsüz ifadeleri olan   “İnsanların hükümeti, insanlar tarafından ve insanlar için”den ilham alınarak doğrudan işçi-yönetim ilişkilerine doğrudan dâhil olan gelişmeler oldu. Bunlar çoğunlukla işçi sendikası hareketinde ve sendika-yönetim işbirliğinin yapısındaki değişimle gözlemlenebilmektedir.

John R. Commons, sendikal hareketler konusunda oldukça çaba harcayan bir isim olarak çalışanların haklarının korunması ve geliştirilmesine odaklanmıştır. Taylor’un bilimsel yönetim yaklaşımını da yakından takip eden Commons,  bu yaklaşımın olumlu yönlerini gözlemlemiştir. Ona göre kamu ya da özel sektörde güçlü olan şirketler çalışanlar için gerekli imkanları sunabilecek güçtedir. Bu konuda kullandığı bir ifadesinde hem kapitalizmi korumak hem de sendikaları muhafaza etmek derdinde olduğunu belirtir. Commons, zamanı gelince “endüstriyel ilişkilerin babası” olarak isimlendirilebilir. Birinci Dünya Savaşı dönemlerinde Amerikan İşçi Federasyonu, Taylor’un fikirlerine şüphe ile bakmış ve işverenlerin sesi olarak değerlendirmiştir. Bu nedenle de otokratik olarak değerlendirmiştir. Dönemin federasyon temsilcisi Samuel Gomber işçilerin istekleri sorulduğunda “daha fazla, daha fazla ve daha fazlası” şeklinde sade bir yanıt verir.

ABD başkanı Wilson döneminde (1912–1920) sendikaların beklentilerinin önemli bir kısmının gerçekleşmesi mümkün olmuştur. Fazla mesai, aracılık ve uzlaştırma hizmetleri, geçim maaşı (living wage), kadınlara eşit işe eşit ücret vb. Bu dönemde yaklaşık bir buçuk milyon işçi sendikalara katılmıştır. 1921 krizi ise sendikaları zayıflatmıştır. Wilson sonrası dönemde çetin şartlarla karşılaşan sendikalar önemli bir üye ve güç kaybı yaşamıştır. Bu dönemde Sidney Hillman gibi sendika sorumluları ise bilimsel yönetim ilkelerini hayata geçirme konusunda yapıcı bir tavır sergilemiş ve yönetimle olumlu bir işbirliği ortamı sağlamıştır. Başta demiryolları olmak üzere birçok alanda Taylor’un öngördüğü gibi kazan-kazan anlayışının egemen olduğu yeni nesil sendikacılık anlayışına geçiş başlamıştır. Bilimsel yönetim anlayışı ilham kaynağı olmuştur.

DEĞERLENDİRME
Daniel A. Wren ve Arthur G. Bedeian tarafından kaleme alınan eserin bu bölümlerinde oldukça ilginç bilgiler yer almaktadır. Yönetim alanında lisans düzeyindeki bilgilerde kısaca geçiştirilen bilimsel yönetim anlayışının ilk bakışta bireyin “makine çarkının bir dişlisi” olarak görüldüğüne dair klişeleşmiş ifadelerin aksine Taylor’un ekibindeki kişilerin önemli bir kısmının “insan odaklı” çabalar içerisine girdiği ve hatta bunu STK’laşarak ya da siyaset ve bürokrasiye müdahil olarak hayata geçirmeye çalıştıkları görülmektedir. Buradan hareketle “Bilimsel Yönetim Yaklaşımının İnsani Yönü” üzerine bir inceleme çalışması yapılabilir.

Bunun dışında Taylor’un ekibinde yer alan, kendisini bilimsel yönetim ilkelerine ya da daha özelde tasarruf ve verimliliğe adayan kişilerin çalışmalarının önemli bir kısmının artık önemli görülmediği tespitinde bulunan yazarların ifadelerinden hareketle, ülkemizde bu dönemlerde işletme yönetimi alanında yapılan çalışmaların durumu incelenebilir.

Bilim insanlarının ülkeleri tarafından taltif edilmesi ve kamu görevlerinde istihdam edilmeleri ile liyakat ve ehliyet konusunda ABD’nin önemli kazanımlar elde ettiği; bilim insanlarının çalışma hayatı ile iç içe oldukları; hem ders verip, hem de çalışmalarının neticesinde bilimsel sürece yön verici bir rol oynadıklarının görülmektedir.

ABD’de başkanlık düzeyinde desteklenen verimlilik çalışmalarının sonucunda kamu ve özel sektörde önemli kazanımlar ve ilerlemeler elde edildiğinden hareketle, ülkemizde özellikle kamu kurum ve kuruluşlarındaki verimlilik çalışmaları için yeni bir milat belirlenmesi gerekliliği gözlemlenmektedir. Bu kapsamda, hareket ve zaman etütlerinde olduğu gibi başta kamu kurum ve kuruluşları olmak üzere, özel sektörde de verimlilik çalışmalarının ABD örneğindeki gibi kapsamlı bir düzeyde elden geçirilmesi gerekmektedir.

Sendikal hareketler açısından ABD’de Taylor’un ilke ve prensiplerinin yol gösterici olduğu ve tarafların menfaatlerinin gözetildiği bir ortamın o dönemde tesis edilmesinden hareketle günümüzde sendikaların işveren-işgören ilişkileri açısından ülkemizde durduğu noktayı inceleyerek mevcut dönemdeki sorunların belirlenebilir, dünya ve bölgeden çağdaş örnekleri ile kıyaslanarak sorunların çözümü konusunda atılması gereken adımlar belirlenebilir.

KAYNAKLAR
https://en.wikipedia.org/wiki/Carl_Georg_Barth (04.11.2018)
https://tr.wikipedia.org/wiki/Henry_Gantt (04.11.2018)
http://www.wikizeroo.net/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvVGhlcmJsaWc (06.11.2018)
https://www.youtube.com/watch?v=xdnhEZ-tkOg (07.11.2018)
https://docs.lib.purdue.edu/dissertations/AAI8807660/ (07.11.2018)



[3] Therblig, Frank Bunker Gilbreth'in soyadı olan "Gilbreth" kelimesinin tersten yazılışında th harflerinin yer değiştirmesiyle oluşan bir kelimedir. Eşi Lillian Moller Gilbreth ile beraber bir insanın fiziksel olarak yaptığı temel hareketleri (arama, taşıma, oturtma, monte etme vb. ) 18 adet "Therblig Sembolleri / Hareketleri" denilen işaretler ile sembolize ederek sınıflandırmış, ve bir işi yapmanın en iyi metodunun belirlenmesinde ve iş eğitimlerinde bu sembollerin kullanılmasını önermişlerdir. http://www.wikizeroo.net/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvVGhlcmJsaWc
[4] İlgili film kayıtlarından bir örnek linktedir: Frank Bunker Gilbreth (1868-1924). Original Films (motion study), https://www.youtube.com/watch?v=xdnhEZ-tkOg
[5] Eşi ve kendisinin çalışmaları hakkında bir doktora tezi hazırlanmıştır. Bkz: One best way: Frank and Lillian Gilbreth's transformation of scientific management, 1885-1940, https://docs.lib.purdue.edu/dissertations/AAI8807660/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

En Popüler Yayınlar

Öne Çıkan Yayın

The Promised Land

 The Promised Land Ludvig Kahlen'in gerçek hikayesi... Bu hikayede kral adına bir koloni inşa etmek hedefiyle Danimarka fundalıklarını f...


"Başkalarının yoluna taş koyacağımıza, taş üstüne taş koyalım..."