Edward O. Wilson: Advise to young scientists- Genç Bilim İnsanlarına Nasihat


Edward O. Wilson: Advise to young scientists- Genç Bilim İnsanlarına Nasihat

Yapacağım şey, hazırlık aşamasında olan kitabım "Genç Bilim İnsanlarına Mektuplar"dan sizlere birkaç not sunmak olacak. Düşündüm ki; pek çok alandaki bilim insanına öğretmenlik ve danışmanlık yaparken elde ettiğim geniş tecrübelerimden yararlanarak bunu sunmam uygun olur.

Öğretmenlik ve danışmanlık yaparken geliştirdiğim prensipleri duymak isteyebileceğinizi sanıyorum. İzin verin, sizleri, özellikle de siz gençleri, seçtiğiniz bu yolda, gidebildiğiniz kadar ileri gitmeniz konusunda teşvik ederek başlayayım.

Dünyanın size ihtiyacı var, fena hâlde. İnsanlık şu anda tamamıyla tekno-bilim çağında. Bu yoldan dönüş yok. Disiplinler arasında çeşitlilik gösterse de -örneğin, astrofizik, moleküler genetik, bağışıklık bilimi, mikrobiyoloji, halk sağlığı, simbiyoz olarak insan vücudunu inceleyen yeni alanda, halk sağlığında, çevre bilimi... Bilgi, tıp ve diğer tüm bilimlerde her 15-20 yılda kendini ikiye katlıyor.

Teknoloji, mukayese edilebilir ölçüde gelişiyor. Aralarında, bu ikisi, burada oturan çoğunuzun fark edebildiği üzere, insan yaşamının tüm boyutlarına yayıldı bile. Tekno-bilim devrimi o kadar süratli ki, sayısız dönüşleri ve sapmalarıyla o kadar şaşırtıcı ki, bundan on yıl sonraki sonuçlarını dahi hiç kimse öngöremiyor.

Elbette bir an gelecek, aslında 1600'lerde başlayan keşfin ve bilginin bu katlanarak büyüyüşü, zirve yapacak ve sabit kalacak. Fakat bu, sizin için sorun teşkil etmeyecek. Devrim, en azından birkaç on yıl daha devam edecek.İnsanlık açısından koşulları, bugüne kıyasla köklü bir değişime uğratacak.

Geleneksel bilim dalları gelişmeye devam edecek ve böylece, kaçınılmaz olarak, birbirleriyle karşılaşıp ortaya yeni disiplinler çıkaracaklar. Zaman içinde bilim bütünüyle, bir tanım sürecine, ağların, prensiplerin ve yasaların izahı şekline dönüşecek.

Bu sebeple, yalnızca bir uzmanlık alanında değil, aynı zamanda, ilk seçtiğiniz uzmanlık alanınızla ilgili ve hatta ona uzak olan geniş bir alanda bilgi sahibi olmanız gerekiyor. Gözlerinizi ve zihninizi açık tutun. Bilgiyi arama, genlerimizde var. Tüm dünyaya yayılan uzak atalarımız tarafından oraya konulmuş ve asla da bastırılamaz. Henüz gelişmekte olan medeniyetin bir parçası olarak, onu anlamak ve akılcı bir şekilde kullanmak için, sizler gibi bilim konusunda yetişmiş insanlardan oluşan çok büyük bir nüfusun olması gerekiyor. Eğitimde, tıpta, hukukta, diplomaside, hükümetlerde, iş dünyasında ve günümüzdeki medyada...

Siyasi liderlerimizin, en azından mütevazi bir bilimsel okuryazarlık bilgisi olması gerekiyor, ki bugün çoğu bu konuda oldukça yetersiz -alkışlamayın lütfen... İşte öğrenmek yerine, meclise girmeden önce hazırlanırlarsa, herkes için çok daha iyi olur. O nedenle, kariyeriniz boyunca laboratuvara ne kadar gömülseniz de, bir yandan da öğreticilik yapmanız iyi olacaktır.

Şimdi hızlıca başka bir şeye geçmeden evvel, akademik kariyer için hem hayati önem arz edebilecek, hem de potansiyel engel teşkil edebilecek bir konudan bahsedeceğim. Eğer matematik becerileriniz yetersiz ise, hiç endişelenmeyin.Bugün çalışan en başarılı bilim insanlarının birçoğu matematik bakımından, yarı okuryazar.

Şu mecaz burada yerinde olacaktır: Seçkin matematikçiler, istatistikçiler ve kuramcılar genişleyen bilim diyarının mimarlarıyken; ilk kademe sayılabilecek büyük bir kısım da dâhil olmak üzere, geri kalan temel uygulamalı bilimcilerin çoğunluğu ise, harita çıkaranlar, sınırı keşfedenler, yol açanlar ve bina inşa edenlerdir.

Kimileri, gözü kara olduğumu düşünmüş olabilir, ancak bilim insanı adayları ile konuşurken, matematik korkularını ortadan kaldırmak benim alışkanlığım oldu. Harvard'da biyoloji öğrettiğim 41 yıl boyunca, maalesef, çok zeki öğrencilerin, akademik kariyer olasılığına ve hatta zorunlu olmayan bilim dersleri dahi almaya, başarısızlık korkusu yüzünden sırt çevirdiklerine tanık oldum. Bu matematik-fobikler, bilimi ve tıbbı sınırsız derecede ihtiyaç duyduğu yetenekten mahrum bırakıyorlar.

Eğer varsa, endişelerinizden şöyle kurtulabilirsiniz: Bilin ki, matematik bir lisandır, tıpkı diğer sözlü dillerin ya da genel olarak sözlü bir dilin, kendi grameri ve mantık sistemi ile yönetildiği gibi yönetilir. Matematiği okumasını ve yazmasını temel seviyede öğrenen ortalama nicel zekâya sahip herhangi biri, bilimin çoğu disiplinindeki matematik diline hâkim olmayı isterse, tıpkı sözlü dillerde olduğu gibi, temel bilgilerin çoğunu kavramada çok az zorlanacaktır. En azından yarı-okuryazar olmak için ne kadar geç kalınırsa, yine tıpkı sözlü dillerde olduğu gibi, matematik dilinde de ustalaşmak o kadar zorlaşacaktır.

Buna rağmen, herhangi bir yaşta da yapılabilir. Bu konuda, bir bilirkişi olarak konuşuyorum, çünkü benim durumum tam bir uç nokta. Alabama Üniversitesi'ndeki ilk yılıma kadar cebir dersi almamıştım. O zamanlar, üniversiteye kadar cebir öğretilmiyordu. Nihayet kalkülüsle tanıştığımda, Harvard'da 32 yaşında kadrolu bir profesördüm. Derslerde, yarı yaşımdan biraz büyük lisans öğrencileriyle, diken üstünde otururdum. Aralarından birkaçı, evrimsel biyoloji üzerine verdiğim dersi alıyordu. Gururu bir kenara bıraktım ve kalkülüsü öğrendim.

Fark ettim ki, bilimde ve bilimin tüm uygulamalarında hayati önem taşıyan şey teknik yetenek değil, önemli olan hayal gücü, tüm uygulamalarında. Sezgilerle betimlenen varlık ve süreç imgeleriyle kurgulama yeteneği.

Fark ettim ki, kara tahta önünde durup matematik önermeleri ve denklemleri çözerek bir şeyler ortaya çıkarma yeteneğiniz bilimde ilerlemeyi nadiren ayağınıza getirir. Bilakis, bilimde ilerleme, matematiksel mantığın anlamlı olup olmadığının da kanıtlanabileceği, sizi sıkı çalışmaya yönlendirici beslendiğiniz hayal gücünün ürünleridir. 

Fikirler, gerçek ya da hayal dünyanızın bir kısmını gönüllü olarak incelediğinizde gün yüzüne çıkar. En büyük ehemmiyet ise, incelemeye niyetlendiğiniz o alanın içerebileceği, bilinen tüm varlık ve süreçlerine dair tam ve planlı bilgi birikimine sahip olmanızdır.

Yeni bir şey keşfedildiğinde, bir sonraki adımın, keşfedilen şeyin analizini ilerletmek adına matematiksel ve istatistiksel bir yöntem geliştirmek olması mantıklıdır. Şayet bu adım, keşfi yapan kişi ya da ekip için aşırı zor olursa, beraber çalışmak için bir matematikçi takıma dâhil edilebilir.

Şu prensibi dikkate alın, ki ben bunu naçizane, "Bir numaralı Wilson Prensibi" olarak adlandırıyorum: Tıp araştırmacıları da dâhil olmak üzere, bilim adamlarının matematikçi ve istatistikçilerden ihtiyaç duyduğu yardımı alması, matematikçiler ve istatistikçilerin, ortaya koyduğu denklemleri kullanacak bilim adamlarını bulmalarından çok daha kolay.

Bilimde yöneleceğiniz alanı seçerken, sizde derinden ilgi uyandıran yeterliliğiniz seviyesinde bir konu bularak, bu konuya odaklanmanız oldukça önemlidir. O zaman, İkinci Wilson Prensibi'ni aklınızda bulundurun: Her bilim insanı için; araştırmacı, tekniker, öğretmen, yönetici ya da iş adamı olsun, hangi seviyede matematik yeterlilikle çalışırsa çalışsın, bilimde ya da tıpta, o seviyenin mükemmeli başarmak için yeterli olduğu bir dal vardır.

Şimdi sizlere hızlıca, birkaç prensipten daha bahsedeceğim. Bunlar, eğitim ve kariyerinizi planlama konusunda yararlı olacak ya da eğer öğretmenlik yapıyorsanız, genç bilim insanlarına öğretme ve danışmanlık yapabilme becerinizi artıracak prensipler. 

Özgün bir araştırma ortaya koyabilecek ya da dünya standardında uzmanlık alanı geliştirebilecek bir konu seçerken, seyrek çalışma yürütülen bir alanda yer alın. Olanakları, ne kadar öğrenci ve araştırmacı mevcut olduğuna bakarak değerlendirin. Bu, önem arz eden geniş çaplı eğitimin ya da üzerinde araştırma yapılan kaliteli programlarda kendinizi yetiştirmenin değerini önemsizleştirmez.

Aynı zamanda, bu başarılı programlarda yaşça büyük danışmanlar edinmek ve birbirinize destek olmak için akranlarınızla arkadaşlık ve meslektaşlık ilişkisi kurmak oldukça önemlidir.Fakat hepsinden öte, ayrışmanın, henüz popüler olmamış bir alan ya da konu bulmanın yollarını arayın.

Benden önceki konuşmalarda da bu gösterildi. İlerlemenin en hızlı şekilde gerçekleşmesinin yolu bu,araştırmacı başına düşen keşif oranının yıllık olarak ölçülmesi gibi.

Orduları toparlamak için söylenen askeriyedeki şu deyişi duymuşsunuzdur: "Silah seslerinin geldiği yöne gidin!" Bilimde, bunun tam tersi geçerli: "Silah seslerinin geldiği yönden uzaklaşın!" 

Yani, "Üç Numaralı Wilson Prensibi": "Silah seslerinin geldiği yönden uzaklaşın!" Uzaktan gözlemleyin, fakat kavgaya karışmayın. Kendi kavganızı çıkarın.

Sevebileceğiniz bir ihtisas ve bir iş sahibi olup fırsatlarınızı güvence altına aldığınızda, eğer uzmanlaşmak için yeterince çalışırsanız, başarıya ulaşma potansiyeliniz muazzam ölçüde artacaktır.

Fizikten kimyaya, biyolojiden tıbba kadar yayılan birçok alanda, mesleki açıdan sınırlandırılmış binlerce konu bulunmaktadır.Sosyal bilimlere gelince, burada kısa zamanda yetkin kişi olabilme olasılığı vardır. Çalıştığınız konu az popüler bir konuysa, çaba göstererek ve sıkı çalışarak, dünyada söz sahibi olacak bir konuma gelebilirsiniz.

Dünya bu tür uzmanlıklara ihtiyaç duyuyor ve bu uzmanlıkları elde etmek isteyen kişileri ödüllendiriyor. Var olan bilgi ve sizin keşfettikleriniz, başta yetersiz ve diğer bilgilerle ilişkilendirmesi güç görünebilir. Eğer durum buysa, âlâ! Peki, kolay dururken neden zor olsun ki? Bunun cevabı, "Dört Numaralı Prensip" olmayı hak ediyor.

Bilimsel keşif yapma girişiminde, her problem bir fırsattır ve problem ne kadar zorsa, çözümün önemi o kadar fazladır. Şimdi bunu, bilimsel keşiflerin yapılışıyla ilgili basit sınıflandırmayla açıklayabiliriz.

Bilim insanları ve aralarında kuramsal matematikçi olanlar, şu iki yoldan birini seçerler: Birincisi, keşfin erken döneminde, bir problem tanımlanır ve çözüm aranır. Bu problem nispeten küçük olabilir. Örneğin; "Bir turistik gemide, norovirüsler tam olarak nerede yayılmaya başlar?"Ya da daha büyüğü; "Karanlık maddenin evrenin genişlemesindeki rolü nedir?" Cevap aranırken, tipik olarak başka olgular da keşfedilir ve başka sorular sorulmaya başlanır.

İki stratejinin ilki tıpkı bir avcı gibidir, ormanda belli bir av için dolaşırken, yolda başka avlarla da karşılaşır. Araştırmada ikinci strateji ise, bilinmeyen olgularını ya da bilinen olgularının farklı kollarını arayarak bir konuyu etraflıca incelemektir.Tıpkı "doğacının transı" olarak adlandırdığımız durumdaki bir avcı gibi. Araştırmacının zihni, ilginç olan her şeye açıktır, avlamaya değer tüm avlar için tetiktedir. Arayış, problemin çözümü için değildir, çözmeye değer olan problemlerin kendisi içindir.

Araştırmanın iki stratejisi, özgün araştırmanın, şöyle tanımlanabilir, son prensip olarak size şunu sunuyorum: Belirli bir bilim dalının her probleminin çözümü için ideal bir tür, varlık ya da olgu vardır. Diğer taraftan, her bir tür, varlık ya da olgu için, araştırmanın belirli özgün hedeflerine uygun çözümlerin olduğu önemli problemler bulunur. Onların ne olduğunu bulun. Böylece keşfetmek, öğrenmek ve öğretmek için kendi yolunuzu tayin etmiş olursunuz. Önümüzdeki on yıllar, hastalıklardan korunma, genel sağlık ve yaşam kalitesi konularında çok büyük ilerlemelere tanık olacak.Tüm insanlığın umudu, ardında sizlerin yetişeceği bilim ve tıptaki, bilgi ve çalışmalara bağlı.

Sizlere basamaklarında tatmin getirecek bir meslek seçtiniz, sonuçta ise, iyi yaşanmış bir hayatı... Hepinize teşekkür ederim, bu akşam beni burada kabul ettiğiniz için.

(Alkış)

 Ah, teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim. Sizleri selamlıyorum.

Letters to a Young Scientist

Ön Kapak
Liveright15 Nis 2013 - 244 sayfa
"At a time when the survival of our species and the rest of the living world is more than ever linked to our understanding of science, Pulitzer-Prize-winning biologist Edward O. Wilson has distilled sixty years of teaching into a book for students, both young and old alike. Throughout his storied career, Wilson has counseled thousands of talented young people, and as a result has gleaned a deep knowledge, indeed a philosophy, of what one needs to know to have a successful career in science.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

En Popüler Yayınlar

Son 1 Yılın Popüler Yayınları