İşletme ve Yönetim Tarihi Konferansı- 9 Nisan 2018
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi
İşletme ve yönetim tarihi alanına yönelik akademik ilginin hatırı sayılır bir geçmişi olduğunu
artık hepimiz biliyoruz. İlk olarak 1927 yılında Harvard Üniversitesi İşletme Okulu’nda
kendine özgü bir çalışma alanı olarak ortaya çıkan ve özellikle 1960’lı yıllarda farklı bakış
açıları aracılığıyla hızla gelişen bu alanda kurumsal tarih incelemelerinden girişimcilik
örneklerine, yönetim ve örgüt teorilerinin
evriminden örgütlerin sosyal, ekonomik ve
politik çevre ile olan ilişkilerine kadar çok geniş
bir yelpazeye yayılmış birbirinden farklı türde
araştırmalara ve eserlere rastlamak mümkün.
Academy of Management’ın ana ilgi
gruplarından biri olarak kabul gören
işletmecilik ve yönetim tarihine ilişkin son
yıllarda artan bir ilginin olduğunu görüyoruz.
Öte yandan 1994 yılında kurulan European
Business History Association (EBHA), yirmi yılı
aşkın bir süredir Avrupa’da işletme ve yönetim
alanının gelişimine ilişkin konulara ilgi duyan
araştırmacıları ortak bir platformda bir araya
getiren bir kongre düzenliyor. Türkiye’de ise bu
bağlamda bir ilginin görece yeni olduğu ve bu
alanda yapılan çalışmaların sınırlı kaldığı
söylenebilir.
İŞLETMECİLİK ALANLARI TARİHİ
Henry Towne’ın Yönetici-Mühendisleri 21’inci Yüzyılda İşbaşında
Dora Sungunay
Amerikan Makine Mühendisleri Topluluğunun (ASME) dernek toplantılarından birinde yapmış
olduğu bir sunuşta Henry Towne, mühendislerin yaptıkları çalışmalarla doğrudan doğruya
ekonomiyi etkilediklerini, faaliyetleri organize etme ve denetleme görevlerinin yanı sıra
işçilerin emeğini de yönetme görevini yerine getirdiklerini ifade etmişti. Yönetimin ayrı bir
inceleme alanı olarak tanımasını isteyen Towne, yöneticinin mühendis özelliklerine sahip
olmasının altını çizmişti.
Etkinlik ve verimliliğe önem veren Klasik Yönetim yaklaşımı, insan tatminini ön plana çıkaran
Neo-Klasik yaklaşım ve açık sistemi getiren Modern yaklaşımdan sonra örgütsel kültür,
personel güçlendirme, katılımcılık, takım çalışması, müşteri memnuniyeti ve kalite ile yeni bir
yönetim literatürü oluşmuştur. Bilgiye odaklanan 21’inci yüzyılda ise temel yetenek, dış
kaynaklardan yararlanma, şebeke organizasyonlar, değişim mühendisliği, öğrenen örgütler,
inovasyon gibi yeni kavramlarla yönetici özellikleri şekillenmeye devam etmektedir. Bugünün
yöneticilerinin, organizasyonlarının teknoloji üretmesini, geliştirmesini ve kullanmasını
hedeflediği ve bilgi teknolojileri ile uyumlu yatırımlara yöneldiği görülmektedir.
Son on yılda yapılan araştırmalarda, CEO ya da üst yöneticilerin dörtte birinin mühendislik
diplomasına sahip olduğuna işaret edilmektedir. Bu bağlamda, çalışmamızda günümüz
yönetim anlayışında Towne’ın “Yönetici-Mühendis” yaklaşımının geçerliliği, literatür
araştırması temelinde incelenmektedir.
Pazarlama Tarihine Dönemsel Bir Bakış
Mertcan Taşçıoğlu, Dursun Yener
Pazarlama düşüncesi çok eski çağlardan beri var olsa da pazarlamanın akademik bir disiplin
olarak kendine yer edinmesi yirminci yüzyılda gerçekleşmiştir. Bu yüzyılın başlangıcıyla
beraber pazarlama üniversite seviyesinde derslerde konu olmaya, akademik yayınlarda yer
almaya başlamıştır. Bu çalışmanın amacı 1900’lü yıllardan sonra ortaya çıkan pazarlama
alanını farklı dönemlere ayırmak ve her dönemin özelliklerini tespit etmektir.
1900’lü yıllardan önce araştırmacılar ekonomik değer yaratıcı olarak sadece üretim üzerine
odaklandığı için pazarlama ve dağıtım gibi konular henüz geniş çapta ele alınmamış, dağıtım
aracılığıyla sağlanan hizmet türlerine ise çok daha az önem verilmişti. Pazarlama
faaliyetlerinin kapsamının ekonomi ile ilişkilendirilmeye başlanması ve pazarlamaya dağıtım
açısından odaklanmanın yaygınlaşması ile pazarlama alanı yavaş yavaş kendine yer edinmeye
başlamaktadır (Wilkie ve Moore, 2003). Zamanla tarım dışı ürünler ve imalat ile ilgili yayınlar
artmaya başlamıştır. Tarım dışı ürünlere çok az yer verildiği düşüncesinden yola çıkan
araştırmacılar, ürün odaklı yaklaşım ışığında otomobil, elektrik, telefon hizmetleri gibi
ürünlerin temel yapılarını arz ve taleplerini ve dağıtım kanallarını, fiyatlarını ve dağıtım
maliyetlerini incelemiştir (Bartels, 1976). Pazarlamanın ekonomi alanından koparak bağımsız
bir disiplin olarak kendi kimliğini kazanması ise 1960’lı yıllara doğru gelindiğinde
gerçekleşmiştir. Önceki pazarlama düşünceleri pazarlamayı uygulamalı iktisat olarak
görmekteyken Alderson ise pazarlamayı uygulamalı iktisat olarak görmeyip, ekonomik
süreçlerin birbirine bağımlı bir temel üzerinde çalıştığı bir sistem perspektifinden görmüştür
(Sheth vd., 1988). Bu dönemden sonra farklı metodolojik bakış açıları ortaya çıkmış,
davranışsal ve nicel yaklaşımlar ön planda yer almıştır. Yönetimsel bakış açısı pazarlama
düşüncesine hakim olmaya başlamıştır. Sosyal davranış, sosyal sorumluluk, sosyal pazarlama
gibi alanlar yeni yeni ortaya çıkmaya başlamıştır. 1980’lerden sonra ise hem pazarlama
dergilerinde hem de pazarlama makalelerinde büyük bir artış gözlenmiştir. Bilginin altyapısı
genişleyerek çeşitli ihtisas alanları oluşmuştur. Spesifik alanlara yönelen dergilerin ve yayınların etkisi bir önceki dönemdeki gibi yönetimsel olgulara odaklanan dergi ve yayınlara
göre daha fazla olmuştur. Günümüze kadar uzanan son dönemde ise 1970’lerde ortaya çıkan
sosyal kavramlar etik, yeşil pazarlama, sürdürülebilirlik gibi yeni isimler alarak önemini
korumaya devam etmektedir. Ancak son dönemin en önemli kavramı Internet ve onun
pazarlama alanına getirdiği yeniliklerdir. Online alışveriş, e-pazarlama, online tüketici
davranışı, sosyal medya gibi kavramlar pazarlama alanına son dönemde damgasını vurmuştur.
Bu çalışma pazarlama alanını 1900’lü yıllardan itibaren altı yirmi yıllık dönemlere ayırmış ve
her dönemin özelliklerini ve önemli çalışmalarını araştırmıştır. Bu dönemleri pazarlama
alanının ortaya çıkışı, geliştirilmesi, kendi kimliğini kazanması, farklılaşması ve sosyal olgular,
pazarlama alanında ihtisaslaşma, ve internet dönemi olarak belirtebiliriz.
1929 Büyük Buhranı’nın Yönetim Çalışmalarına Etkisi: 1924 Prag Uluslararası
Yönetim Kongresi ve 1935 Londra Uluslararası Bilimsel Yönetim Kongresi
Karşılaştırması
Yasin Şehitoğlu, Enes Kurt
Bu araştırmanın amacı, 1924 Prag Uluslararası Yönetim Kongresinde ve 1935 Londra
Uluslararası Bilimsel Yönetim Kongresinde sunulan çalışmalarının karşılaştırılması ve bu
bağlamda 1929 Büyük Buhranı’nın yönetim araştırmalarında bir değişim ve/veya dönüşüme
sebep olup olmadığının tespit edilmesidir.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasında yönetim biliminin bugüne uzanan temellerinin
sağlamlaştırıldığı, yönetim biliminde klasik dönem düşüncesinin yönlendirdiği ve Dünya
çapında yönetim çalışmaları arasında çok önemli bir yer tutan 7 yönetim kongresi
düzenlenmiştir (Berber, 2013, 199). Bu kongreler; 1924 Prag Uluslararası Yönetim Kongresi,
1925 Brüksel Uluslararası Bilimsel İşin ve Yönetimin Kongresi, 1927 Roma Uluslararası
Bilimsel İşin ve Yönetimin Kongresi, 1929 Paris Uluslararası Bilimsel Yönetim Kongresi, 1932
Amsterdam Uluslararası Bilimsel Ticari Organizasyon Kongresi, 1935 Londra Uluslararası
Bilimsel Yönetim Kongresi ve 1938 Washington Uluslararası Yönetim Kongreleridir.
Kongrelerin başladığı ve bittiği 1924 – 1938 yıllarını kapsayan dönem iki açıdan önemlidir.
Birincisi dünya tarihine yön veren iki dünya savaşının arasında olması, ikincisi ise birçok
açıdan dünya ekonomisinin ve buna bağlı politikaların seyrini değiştiren (Nevins ve
Commager, 2008; Berend, 2015) 1929 Büyük Buhranı’nın bu dönem içerisinde gerçekleşmiş
olmasıdır. Bu çerçevede 1929 Büyük Buhranı’nın yönetim çalışmaları üzerinde de etkisi olduğu
düşüncesinden yola çıkarak, ilgili dönemin en büyük yönetim çalışması toplantıları olan
Uluslararası Bilimsel Yönetim Kongrelerinin ilki olarak tertip edilen 1924 Prag Uluslararası
Yönetim Kongresi ve 1929 Buhranı’nın etkilerinin tüm taraflar tarafından algılandığı yıllar olan
1930’lu yılların ikinci yarısının başında yönetim kongrelerinin altıncısı olan 1935 Londra
Uluslararası Bilimsel Yönetim Kongresi çalışmamızın ana odak noktaları olmuştur. Bu
kongreler üzerinden 1929 Buhranı’nın yönetim çalışmaları üzerindeki etkisine dair bir çalışma
literatürde ilktir.
Araştırmada nitel yöntem kullanılmaktadır. Bu araştırma literatür taramasına dayanan bir
araştırma olup, veri toplama tekniği olarak “Doküman İncelemesi Tekniğinden”
yararlanılmıştır. Nitel araştırmalarda doküman incelemesi, belgeler, arşiv kayıtları ve çeşitli
materyalin araştırma konusu veriyi toplama ve çözümleme işlemidir. Araştırma konusu ne tür
doküman incelenmesi gerektiği konusuna yön vermektedir (Gürbüz ve Şahin, 2016, 422-423).
Bu çerçevede 1924 Prag Uluslararası Yönetim Kongresi Raporu ve 1935 Londra Uluslararası
Bilimsel Yönetim Kongresi Raporu metinlerine ulaşılmış ve detaylı olarak incelenmiştir.
Kongrelerde gerçekleştirilen oturumlar ve sunulan bildirilerin bağlı olduğu alt alanları tespit
edilmiştir. Buradan hareketle 1929 Buhranı’nın yönetim araştırmalarında güçlü bir dönüşüme
sebep olduğu belirlenmiştir. Bu dönüşüm, gerçekleştirilen çalışmaların bakış açıları,
katılımcıların meslek grupları, endüstri – işletme odak noktasının değişimi üzerinden
değerlendirilmiş ve 1929 Buhranı’ndan sonra yönetim araştırmalarında “devlet müdahaleciliği,
ev ekonomisi, tasarruf” gibi konular üzerinde durulduğu gözlemlenmiştir. Ek olarak her iki
kongreye katılan katılımcıların ülkeleri üzerinden değerlendirmeler yapılmıştır.
Ayrıca 1932 yılında ABD Başkanı Roosevelt’in, doların kıymetini düşüren, işçilere iş bulmak
için çeşitli düzenlemeler getiren, bankaları denetim altında tutan ve çiftçileri koruma altına
alan (Maurois, 1945, 206) New Deal politikasının da yönetim çalışmalarını etkilediği tespit
edilmiştir.
İŞLETMECİLİK VE DEVLET
Milli İktisat Politikalarının Türk İşletmecilik Tarihine Etkileri: Milli ve Yerel
Bankalar
Arzu Varlı, Ersan Remzi Acun
II. Meşrutiyetin ilanıyla Osmanlı Devleti’nde siyasal, ekonomik ve sosyal alanda birçok değişim
yaşanmaya başlamıştır. Dönemin hâkim ideolojisi milliyetçi (Türkçü) akımlara yönelim
biçimindedir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin etkin siyasetiyle milli ekonomi ve sermayedar
oluşturma amacına yönelik düzenlemelerle o dönemde çok sayıda milli şirketler kurulmuştur.
Özellikle 1908-1918 yılları arasında 236; 1914-1918 yılları içinde 123 şirket kurulmuştur.
Türkiye’de yerel ve milli şirketlerin kurulduğu bu yıllar Türk işletmecilik tarihi açısından
önemlidir. Şirketlerin önemli bir bölümü kredi ve finans ihtiyacını karşılamak için kurulmuş
bankalardır. Dönemin hâkim düşüncesi olan Milli İktisat politikalarının belirlediği yasal
çerçeve ve siyasi ortamın sağladığı olanak ve teşvikler işletmelerin sayısının artmasında etkili
olmuştur. Ancak tek etkeni siyasi ortam olarak düşünmek bu şirketlerin değerlendirilmesi
anlamında eksik kalacaktır. İşte bu noktada iktisat tarihi ve işletmecilik tarihi gibi iki disiplinin
birikimleriyle şirketleşmenin fazla olduğu Milli İktisat dönemi ve bu dönemde kurulmuş
bankaların işletmecilik tarihi açısından ve devlet-piyasa ilişkileri bağlamında değerlendirilmesi
gerekmektedir. Bu çalışmada amaç, o dönem kurulmuş bankalardan örnekler seçilerek hem
banka örneklerinin Nizamnameleri hem de dönemin hâkim iktisat politikaları temel alınarak;
bankaların örgüt yapısı, menşei ve amacı, süreklilik ve büyümelerini etkileyen faktörler,
karşılaştıkları zorluklar ve gerilemelerine etki eden faktörler; kurulduğu bölgedeki topluma ve
toplumun işletmeye etkilerinin incelenmesi amaçlanmaktadır.
Devlet ve İş Adamları İlişkisi: Bir Söylem Analizi Çalışması
Arzu İnan
Bu çalışmada Türkiye’de iş yaşamının önemli aktörlerinden olan iş adamlarının devletle ilişkisi
Vehbi Koç özelinde ele alınacaktır. Çalışmada ilk olarak Ayşe Buğra’nın (2016) aşk ve nefret
dikotomisi olarak ifade ettiği devlet-iş adamları ilişkisinin tarihsel bir incelemesi yapılacaktır.
Bu tarihsel akışta önemli aktörlerden biri olan Vehbi Koç’un basına verdiği demeçler söylem
analizine tabi tutularak söz konusu ilişkinin boyutlarının ortaya konulması amaçlanmaktadır.
1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin diğer ulus devletlerle benzer ve farklı toplumsal,
sosyal, kültürel ve ekonomik özellikleri bulunduğu su götürmez bir gerçektir. Bu özgün
farklılıklarının yanı sıra Lozan Antlaşması, 1929 Büyük Dünya Krizi, II. Dünya Savaşı gibi tüm
dünyada köklü ve büyük değişimler yaratan olayların Genç Cumhuriyet üzerindeki etkisi
kaçınılmaz olmuştur. Geç sanayileşen bir ülke olması tüm bu faktörlerin etkileşiminin yaratmış
olduğu sonuçlardan biridir. Ve bu sonuç, şüphesiz başka birçok faktörün etkisiyle birlikte,
devlet-iş adamları ilişkisinin nasıl biçimleneceğini belirleyen en önemli tarihsel duraklardan
biri haline gelmiştir. Bu ve benzeri tarihsel duraklar dönemin aktörlerinin, bu çalışmada iş
adamlarının, söylemini inşa eden bağlam olarak kronolojik bir sırayla ele alınacaktır.
Edibe Sözen (2017), çağımızı, çağımızın düşünme biçimlerini, çağımız insanını ve toplumunu
anlamamız için söylemi anlamamız gerektiğini söyler. Belirli bir döneme ışık tutmak, o dönemi
anlamak amacıyla bu çalışmada bir nitel araştırma deseni olarak söylem analizi kullanılacaktır.
Söylem analizi konuşanların kim olduklarına, dili nasıl kullandıklarına, ne söyledikleri kadar
nasıl söylediklerine cevap arar. Söylemler bir bağlam, bir sosyal gerçeklik içinde oluştuğu gibi,
aynı zamanda sosyal gerçekliği inşa ederler. Yani söylem ve gerçeklik arasında diyalektik bir
ilişki vardır (Sözen, 2017). Tam da bu nedenle, Türkiye’de Devlet-İş Adamları arasındaki
ilişkinin tarihsel gelişimini, her bir tarihsel durağın sunduğu biricik bağlamda anlamak için
Vehbi Koç’un söz konusu dönemlere ait www.vehbikoc.com.tr web adresinde bulunan “Vehbi
Koç Diyor ki” başlığı altında yer alan röportajları ve yazıları söylem analizine tabi tutulacaktır.
Şüphesiz, tarihsel bağlamlar iş dünyası aktörlerinin söylemlerini tekrar tekrar yaratırken,
aktörlerin söylemleri de sosyal gerçeklikler yaratarak söylemin diyalektik yapısına işaret
etmektedir.
Bir Devlet Girişimi Olarak Türk Havayolları A.O.’nın Tarihçesi
Eyüp Bayram Şekerli
1920’li yıllarla birlikte havayolu taşımacılığı art arda ABD ve Avrupa’da kurulan havayolu
işletmeleri ile yaygınlaşmaya başlamıştır. 19.yy’nin başında Avrupa’nın hava ulaşımı için
havayolu işletmeleri kurulmaya başlanmış olması (1919, KLM; 1923, Aeroflot; 1926,
Lufthansa) Türkiye’de havayolu ulaşımından faydalanılması gerektiğinin de görülmesini
sağlamıştır. Bahsedilen dönemde büyük havayolu işletmeleri birer devlet girişimi olarak ortaya
çıkmıştır. Yeni kurulan Cumhuriyet Türkiye’si havayolu ulaşımı konusunda yaşanan
gelişmelerin gerişinde kalmak istememiştir. Bu süreçte, daha sonra adı Türk Hava Yolları
(THY) olarak değişecek olan Devlet Hava Yolları’nın kurulması da bulunmaktadır. Nitekim,
Türk Havayolları 20 Mayıs 1933 tarihinde 2186 sayılı Kanun ile Milli Savunma Bakanlığı'na
bağlı olarak "Türk Hava Postaları" adı ile kurulmuştur. Günümüzde aynı dönemde kurulduğu
Avrupalı rakipleri ile birlikte varlığını devam ettiren THY, günümüzde dünyanın önemli
havayolu işletmeleri arasında sayılmaktadır. Bu noktaya gelene kadar THY’nin hangi
aşamalardan geçtiği, hangi etkenlerin işletmenin bugünkü halini almasında etkili olduğunun
görülmesi önemlidir. Bu çalışmada ABD’li ve Avrupalı havayolu işletmeleri ile hemen hemen
aynı dönemde bir devlet girişimi olarak kurulan Türk Hava Yolları’nın günümüze kadar olan
tarihi anlatılmaktadır. Araştırmanın yapılmasında THY’nin tarihini akademik olarak ve tarihsel
bakış açısı ile ele alan çalışmaların azlığı yönlendirici bir etken olmuştur. Bu kapsamda
THY’nin iş modelinin, işletme yapısının, büyüme stratejileri; (i) kurulduğu dönemden
özelleştirme uygulamalarının başladığı 1980’li yıllara kadar olan süreçte (ii) yerel ve küresel
krizlerin yaşandığı 1990’lı yıllarda, (iii) havayolu pazarının serbestleşmeye başladığı 2000’li
yıllardan sonra incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, işletme tarafından yayınlanan yıllık
faaliyet raporları, THY tarihini anlatan dönem kitapları, işletmenin yönetim kadrosunda
bulunmuş olan kişilerin yazmış oldukları kitaplar incelenmiştir.
Buna göre; THY’nin bahsedilen dönemlerdeki gelişimi genel hatlarıyla şu şekilde
gerçekleşmiştir; “Büyük sermaye, istisnai bir teknoloji gerekliliği, kamu güvenliği ile ilgili
olmasından ve Büyük Buhran ekonomik krizinin yaşandığı döneme denk gelmesi nedeni ile
havayolu işletmelerinin önemli bir bölümü kamu girişimi olarak ortaya çıkmıştır. Kurulduğu
dönemde Ankara’dan yönetilen işletme küçük bir filoya ve sınırlı bir uçuş ağına sahiptir. 1939
yılında Ulaştırma Bakanlığına bağlanan Devlet Hava Yolları Umum Müdürlüğü ismiyle
faaliyetlerine devam eden işletmenin 1942 yılı itibari ile 14 uçak, 100 koltuklu filosu
bulunmaktaydı (Türk Hava Yolları, 2009: 59,60). İkinci Dünya Savaşından sonra (1946) II.
Dünya Savaşında kullanıldıktan sonra Amerika’dan alınan 30 adet uçağı filosuna katan THY
Ortadoğu’nun en büyük havayolu olmuştur (Kozlu, 2013:19). 1955 yılında hukuksal yapısını
anonim ortaklığa dönüştüren THY, uluslararası havacılık kurallarına göre işletilmeye
başlamıştır. 1970’li yıllarda yaşanan petrol krizleri, güvenlik problemleri ve Kıbrıs Harekatı
gibi olaylar THY’nin gelişimi üzerinde etkili olmuştur. Bu nedenle 1980’li yılların ortasına
kadar THY ağırlıklı olarak Avrupa’da yaşayan gurbetçileri ve hac/umre yolcularını taşıyan bir
işletme durumundadır. 1980’lerden sonra ise, dış hatlarda gelişmeyi amaçladığı görülen THY
diğer havayolları ile rekabet edebilecek şekilde kendisini yapılandırmaya çalışmıştır. 2004
yılında yaşanan serbestleşme hareketinden sonra ise THY’nin alt markalara sahip bir “küresel
ağ tipi” bir havayolu işletmesi olma yolunda bir strateji benimsediği görülmüştür. Uluslararası
stratejik ittifaklar ile uçuş ağını geliştiren THY, gerek uçuş ağının kapsamı gerekse hizmet
kalitesi ile önemli bir noktaya gelmiştir. Bütün bu gelişmeler devam ederken, 1980’lerin
başından itibaren hedeflenen özelleştirme bir türlü gerçekleştirilememiş, devlet THY’nin
yönetiminde her dönem karar verici olmuştur”.
YAZARLAR VE ESERLER ÜZERİNE
Türkiye’de İşletme Alanının Öncülerinden Bir Portre: İsmet Alkan
Alper Erserim, Fırat Botan Şan
Türkiye’de işletme ve işletme alanının temelini oluşturan işletme iktisadının doğuşu ve gelişimi
Erçek ve Üsdiken (2011) tarafından ortaya konmuştur. İşletme alanının akademikleştirilme
süreci ise Üsdiken (2003) tarafından etraflıca tartışılmıştır. Bunun yanında Türkiye’de işletme
alanına ait ilk yayınların Fransızca kaynaklara dayalı ve muhasebe üzerine olduğunu ve bu ilk
döneme, 1930 yıllardan başlayarak Almanya kaynaklı “İşletme İktisadı”nın eklendiğini ifade
edilmiştir (Erçek ve Üsdiken 2011:229). Türkiye’de işletme alanına ilişkin bilgi üretme süreci
de o dönemde başlamış, alana katkı veren bilim insanlarının çabalarıyla özellikle işletme
iktisadı çerçevesinde bir birikim oluşmuştur. Bu birikimin öncelikle ders kitaplarına ardından
da süreli yayınlarda etkileri gözlemlenebilir. Türkiye’de erken dönem işletme tarihi
çalışmalarının da o dönemdeki çalışmaları incelediği ve referans aldığı görülmektedir.
(Üsdiken ve Erçek, 2009, Erserim, 2016). Söz konusu döneme katkı veren Alfred İsaac, Ali
Özeken, Muhlis Ete, Zühtü İnhan ve İsmet Alkan için İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı
Enstitüsü tarafından 1985 yılında yayınlanan İşletme Biliminin Öncülerine Armağan kitabında;
yazarlara ilişkin önemli bilgilere yer verilmektedir. Bu öncü bilim insanlarından birisi de İsmet
Alkan’dır.
İsmet Alkan’ın İşletme alanındaki ilk kitap olarak da bilinen ilk eseri 1937 basımlı Genel
İşletme Ekonomisi kitabıdır. İsmet Alkan’ın ideali, işletme ekonomisi ilmini tanıtmak ve bu
ilmin prensiplerinin ülkenin ekonomi ve endüstrisine fiilen uygulanmasına katkı sağlamak
olarak ifade edilmiştir (Yazman, 1985: 50) Bu hedef doğrultusunda çok sayıda ders kitabı,
makale ve gazete yazıları bulunmaktadır.
Bu çalışmada İsmet Alkan’ın ortaya koyduğu eserler derinlemesine incelenecektir. Bu inceleme
yapılırken İsmet Alkan’ın mesleki kitapları, (Genel İşletme Ekonomisi-1937, Endüstri İşletme
Ekonomisi ve Esas Meseleleri-1941) dönemin mecmualarındaki çeşitli makaleleri
incelenecektir. Özellikle 1943 yılında İsmet Alkan ve Hayri Tokay öncülüğünde çıkarılmaya
İşletme Mecmuası Dergisindeki yazıları döneme ilişkin önemli bulgular sunmaktadır..
Çalışmanın üç temel bölümde tamamlanması planlanmaktadır. İlk bölümde dönemin işletme
alanına ilişkin özellikleri ikinci bölümde İsmet Alkan’a ilişkin bilgiler üçüncü bölümde ise söz
konusu eserlerin incelenmesindeki yöntem ve bulgulara yer verilecektir.
Türkiye’de İş Dünyası İçin İlk Ansiklopedi: İktisat ve Ticaret Ansiklopedisi
Serkan Dirlik, Tufan Kızıltuğ
Türkiye’de işletme eğitiminin ve çalışmaların tarihsel seyri büyük ölçüde Üsdiken öncülüğünde
yapılan araştırmalarca etraflıca ortaya konmuştur. Araştırmaların 1950’liler öncesi için
söylediklerini yeniden burada özetleyerek hatırlatacak olursak, Türkiye’de işletme eğitiminin
yüksek öğretimde yer buluşunun temelleri 1883’te açılan ve Fransız eğitim sistemini model
alan Hamidiye Ticaret Mektebi’ne kadar geriye götürülebilmektedir (Üsdiken, 2004). Bu
okulun kurucularının, Paris’te 1881’de kurulan I’Ecoles des Hautes Etudes Commerciales
(HEC) okulundan esinlendikleri ifade edilmiştir (Üsdiken, 2004). Bu okulda verilen eğitim,
daha çok içinde muhasebe çalışmalarının ağırlığı olan ve çoğunlukla Fransızca kaynaklara
dayalı işletmelerle ilgili ilk çalışmaların birikimini sağlamıştır (Erçek ve Üsdiken, 2011).
1930’larla birlikte işletme eğitiminde ve çalışmalarında ekol olarak benimsenen Fransız
modeline ikinci bir model daha eklenmiştir. Bu model de Alman modeli olup, ‘işletme iktisadı’
ile Türkiye’ye taşınmıştır. Erçek ve Üsdiken’in tespit ettiği üzere, 1925’te Kühne’nin raporunda
kastedilen, 1928’te Ete’nin İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası Mecmuasındaki bir makalesinde
belirttiği ve 1932’de yine Ete’nin ‘İktisadi ilmin şubelerinden işletme iktisadi’ başlıklı çalışması
ile yazılı Türkçe metinlerde ilk kez zikredilen ‘işletme iktisadı’ (Erçek ve Üsdiken, 2011) aynı adla veya ‘işletme ekonomisi’ adıyla ders olarak da eğitim müfredatlarında ilk kez 1930’lu
yıllarla birlikte girmiştir. Bu ilkler, Üsdiken’in ‘Türkiye'de 1930'lardan 1950'lerin başlarına
kadar işletmelerle ilgili özellikle akademik ortamlarda neredeyse ne okutulmuş ve yazılmışsa
referansının işletme iktisadı olduğu’ (Üsdiken, 2003: 137) olarak ifade ettiği bir döneminin
kapılarını açmıştır. Bu modelin taşıyıcılarının yürüttükleri dersler, derslerindeki ders
kitapları/notları ve ders materyali dışındaki çalışmaları ile işletme iktisadının ve daha sonra
sadece ‘işletme’ olarak anılacak alanın Türkiye’de ayrı bir disiplin olarak belirginleşmesine
hizmet etmişlerdir.
Bu modeli taşıyan önemli öncülerden biri de İsmet Alkan’dır. İsmet Alkan, işletme iktisadının
gelişimine katkı sağlamakla birlikte üç ayrı proje ile uygulama dünyasına ulaşmaya çalıştığı
belirtilmektedir (Erçek ve Üsdiken, 2011). Bu üç projeden biri de Aslan Tufan Yazman ile
ortak hazırladıkları on bir ciltlik İktisat ve Ticaret Ansiklopedi’sidir. Bu incelemenin amacı da
Türkiye’de iş dünyası ile ilgili ilk ansiklopedi olan İktisadi ve Ticaret Ansiklopedisi’ni (metnin
devamında sadece ‘ansiklopedi’ olarak anılacaktır) incelemektir. İnceleme temel olarak iki
temel soruya yanıt aramaktadır. Birincisi, 1946-1954 yılları arasında on ciltten ve 1960 yılında
ek bir ciltten olmak üzere 11 cilt halinde yayınlanan ve Türkiye’de iş dünyası ile
ilişkilendirilebilecek ilk ansiklopedinin kapsamı nedir? İkincisi, belirtilen ansiklopedinin
kapsamı o döneme ait işletme eğitimi ve çalışmaları ile ilgili özellikler açısından ne anlam
ifade etmektedir? Çalışma beş bölümde organize edilmiştir. İlk bölüm, ansiklopedinin
tanıtımıdır. Bu bölümde ansiklopedinin genel özellikleri ve eseri hazırlayanlar hakkında
bilgilere yer verilmiştir. İkinci bölümde, Türkiye’de işletme çalışmaları ve eğitiminin 1950’lerin
ortalarına kadar tarihsel seyri üzerinde durulmuştur. Bu bölüm, ansiklopedinin yazıldığı
döneme koşut olarak 1950’lerin ortalarına kadar işletme eğitimi ve araştırmalarıyla ilgili
gelişmeleri anlamak içindir. Üçüncü bölümde incelemenin yöntemi, dördüncü bölümde de
bulgular ortaya konmuştur. Çalışma tartışma ve sonuç ve bölümü ile sonlandırılmıştır.
Geç Dönem Osmanlı ve Erken Cumhuriyet Dönemlerinde Ticaret Bilgisi:
“Mâlûmât-ı Ticariyye” Dersi ve İsmail Hamid Bey’in “Mâlûmât-ı Ticariyye” Kitabı
Üzerine Bir İnceleme
Yasin Çakırel, Ahmet Sait Özkul
Bu çalışmada geç dönem Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemlerinde idadi (lise) ve âlî
(yükseköğretim) düzeyinde öğretimi yapılan “Mâlûmât-ı Ticariyye” dersinin içeriği ve aynı
isimle yayımlanan bir kaynak eser incelemesi yapılmaktadır.
19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında Türkiye’de işletmecilik eğitimi veren
kurumlar ve basılı kaynaklar nitelendirilirken kullanılan isim/içerik/başlıklarda “ticaret”
kavramı dikkat çekmektedir. İşletmecilik eğitimi tarihi literatürüne göre, bu dönemde
Türkiye’deki yükseköğretimde önemli bir kurum olan Ticaret Mektebi’nde verilen eğitimin,
“ticaret” ve “muhasebe” bilgilerini ağırlıklı olarak kapsamakta olduğu belirtilmektedir (Özkul,
2017). Bu bağlamda öncelikle Ticaret Mektebinde verilen “Mâlûmât-ı Ticariyye” dersinin
içeriği değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme, dönemin ticaret bilgilerini tanımlamak ve
verilen eğitimin içeriğini anlamak açısından önemlidir. Çalışmanın devamında dönemin
işletmecilik bilgisine dair kaynak eserlerden biri olan ve 1909’da İsmail Hamid Bey tarafından
telif edilen “Mâlûmât-ı Ticariyye” kitabı incelenmektedir. Bir “Mülkiyeli” olan ve işletmecilik
konusunda önemli eserler veren dönemin ticaret mektebi muallimlerinden İsmail Hamid Bey’in
238 sayfadan oluşan “Mâlûmât-ı Ticariyye” adlı kitabında mukaddime (giriş) bölümü haricinde
10 bölüm bulunmaktadır. Mukaddime bölümünde ticaretle ilgili temel kavramlardan
bahsedilmekte ve devamında ise bölümler bazında o günün ticaret eğitimine dair önemli
başlıklara (ticaret, mübadele, bankalar, nakliyat vs.) yer verilmektedir.
Osmanlıca olarak yazılan ve dil açısından dönemi yansıtan eser incelemesi, orijinal metnin
transkripsiyonu ve yazarların bulguları dönemin literatürü bağlamında yorumlamaları şeklinde
devam etmektedir. Yüz yılı aşkın işletmecilik tarihinin küçük de olsa bir dönemini, bir
eğitimcinin bakış açısıyla yansıtacağı düşünülen çalışma, karşılaştırmalı araştırmalara da giriş
olabilecek niteliktedir.
KUŞAKLAR ARASI ARAŞTIRMALAR
Kuşaktan Kuşağa Usta-Çırak İlişkisi: Kapalıçarşıda İş Yapma Gelenekleri
Bağlamında Bir Sözlü Tarih Çalışması
Refika Bakoğlu, Selçuk Yeke, Aykut Berber
Ticaretin önemli bir merkezi olarak kabul edilen ve farklı etnik kökenlerden gelen esnafın
birlikte çalışageldiği kapalıçarşının işletme tarihi çalışmaları için ilgi çekici bir inceleme alanı
olduğu söylenebilir. Bunun nedenleri arasında kapalıçarşının geçmişten günümüze otantik
tasarımların oluşturulduğu bir mekan olma geleneğini sürdürmesi, ticari kümelenmenin
otantik ve köklü geçmişe sahip olması ve küresel ve yerel siyasi, ekonomik, hukuksal ve diğer
çeşitli etkilerin çok net hissedilebileceği bir mekan olma özelliğini taşıması gösterilebilir. Bu
küresel ve yerel etkilerin bu çatı altında bir araya gelmiş olan esnafların iş yapma biçimine de
yansımış olduğu düşünüldüğünde, kapalıçarşıda iş yapma geleneklerinin farklı kuşaklar
boyunca ne şekilde değiştiğinin incelendiği bir çalışmanın araştırmacılar için motive edici
olduğunu söylemek mümkündür. Bu düşünce bağlamında gerçekleştirilen bu çalışmada,
kapalıçarşı esnafının iş yapma biçimlerinde ve usta-çırak ilişkilerinde farklı dönemler boyunca
süregelen değişimin birbirini izleyen kuşaklardaki aktörlerin gözünden incelenmesi ve uzman
yetiştirme geleneğinin ne şekilde ve nasıl değiştiğinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Köklü bir
tarihe sahip olmasına rağmen sınırlı ölçüde yazılı kayıtlara sahip olan kapalıçarşıda sözkonusu
araştırmanın yapılabilmesi için çalışmanın sözlü tarih araştırması ile gerçekleştirilmesi uygun
görülmüştür. Bu doğrultuda tasarlanmış geniş ölçekli bir projenin ilk adımı olan bu çalışmada
iki mücevher ve takı zanaatkarı ile görüşmeler yapılmış ve bu kişilerin kendi deneyimleri
doğrultusunda iş yapma biçimleri ve usta-çırak ilişkileri değerlendirilmiştir. Görüşmelere ek
olarak araştırma ortamında fotoğraflar çekilmiş ve bir fotoğraf arşivi oluşturulmuştur. Fotoğraf
çekimi herhangi bir planlama yapılmadan gerçekleşmiş; zanaatkarların rutin iş faaliyetleri ve
birbirleriyle olan ilişkileri doğal bir şekilde kaydedilmiştir.
Anadolu Selçuklularından Cumhuriyete Konya’nın İşletmecilik Öyküsü
Aylin Yılmaz, Ebru Özer Topaloğlu
Malazgirt Zafer’inden sonra Türkler, Anadolu’yu fethederek Konya’yı Anadolu Selçukluları’ nın
başkenti yapmışlardır (1096-1097). Başkent olmasından sonra şehrin nüfusu hızla artmıştır ve
ihtiyaçlarını sistemli bir şekilde karşılama gereksinimi duyulmuştur (Küçükdağ, 2004).
İnsanlar ihtiyaçlarını tek başlarına karşılama gücünden yoksun oldukları için, bu ihtiyaçlarını
gidermek için başka bireylerin üretimine de ihtiyaç duymuşlardır (Erten, 2001). Bu gereksinim
“İğdişlik” yani esnaf teşkilatının kurulmasını sağlamıştır. İğdişlik teşkilatının gelişmesi ve
güçlenmesinin ardından Ahilik teşkilatının kuruluşu da ortaya çıkmıştır (Küçükdağ ve Arabacı,
1994). Ahiler ve esnaflar başlangıçta debbağlıkla uğraşmışlardır. Bu durum çok fazla uzun
sürmemiş ve yerine “Loncalar” kurulmuştur (Tuş, 2001). Fakat XIX. yy’a, kadar esnaflar
tarafından Ahilik kuralları yaşatılmıştır. Osmanlı döneminde Konya esnafları, örgütlenmiş bir
şekilde faaliyetlerini gerçekleştirmekteydi. Konya’da her esnaf birliğinin şeyhi, kethüdası ve
yiğitbaşısı olduğu tespit edilmiştir (Ergenç, 1995).
Konya, bölgesinin fiziki şartları ve kültürel imkânlarına göre ürünler üretmiş ve geliştirmiştir.
Bu bağlamda Konya, kuyumculuğu, helvacılığı, urgancılığı, dericiliği ve ziraatıyla bilinmiştir
(Erten, 2001, s.28). Diğer yandan, iklim şartlarından dolayı da Konya, Anadolu’ya hemen her
yöreden gelen kervanların uğradığı ticaret merkezi konumundadır (Küçükdağ, 2004, 18-29).
Bu nedenle ticari hayatın Konya’da canlı olması, ticari hanların ve çarşıların çeşitliliğini
artırmıştır. Konya’nın işletmecilik tarihini, tarih sahnesine yer alan gelişmelere göre bölümlere
ayırmak daha doğru olacaktır. Bu çalışma ile Konya şehrinin sanayi yapısı kronolojik olarak
incelenmiştir. Bugün de dört organize sanayi, onlarca sanayi sitesi ile Konya Türkiye’nin
önemli sanayi merkezleri arasındadır. Konya sanayisinin tarihi köklerine araştırıldığında ahilikten kalma kooperatifçiliğin, yüzyıllardır devam eden ayakkabıcılığın halen şehirde üretim
ve faaliyet alanı olarak devam ettiği görülmektedir.
İş Becerikliliğinde Kuşaklar Arası Farklılıkların Analizi: Bir Aile İşletmesi Örneği
Yasin Rofcanin
Önceden belirlenmiş iş görme yöntemleri ve tanımları çerçevesinde işgörenlerin çalışma
faaliyetlerini bireysel düzeyde inisiyatif alarak yeniden şekillendirmeleri olarak tanımlanan iş
becerikliliği (job crafting) son dönemlerde hızla yaygınlaşan ve işgören motivasyonunu
destekleyen bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. İş becerikliliği farklı türlerde
gereçkeleşbilir; görev şekillendirme, ilişki temelli şekillendirme ve bilişsel şekillendirme bu
türler arasındadır. Bu alanda yapılmış çalışmaların ağırlıklı olarak iş becerikliliğinin
işgörenlerin iş yapma şekilleri ve davranışları üzerindeki pozitif etkisini dikkate almaktadır.
Ancak iş becerikliliğinin süreç içerisinde ne gibi bir değişim sergilediği ve dahası, dönemsel
koşullar bağlamında çevre koşullarının iş becerikliliğini nasıl etkilediği konusunda yazında
önemli bir boşluğun bulunduğunu söylemek mümkündür. Bu doğrultuda, söz konusu boşluğu
doldurabilecek noktaları keşfetmek ve bir tartışma zemini açmak üzere bu çalışmanın
yapılmasına karar verilmiştir. Çalışmanın ana amacı günümüzde “geleneksel ürün imalatçısı”
olarak kabul edilen küçük bir aile işletmesinde iş becerikliliğinin kuşaklar arasında hangi
açılardan benzerlik ve farklılık gösterdiğini belirlemek ve bu yaklaşımla iş becerikliliği
kavramına yeni bir tanımlama getirmektir. İşletmenin kurucusunun oğlu olarak geçmişte
işletmenin yönetimini üstlenmiş olan “baba” ve bugün yönetimini üstlenmiş olan “oğul” ile
derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Elde edilen bulgular arasında ilişki temelli
şekillendirmenin her iki kuşakta da görülmüş olması ancak teknoloji etkenli değişim süreci
temel alındığında bugünkü yöneticinin iş şekillendirmeyi tercih etmiş olması dikkat çekici
noktalardır.
KURUMSAL TARİH
Türkiye’de Bir Yönetim Danışmanı: Urwick Orr and Partners ve Türk Hava
Yolları’ndaki Danışmanlık Faaliyetleri (1967-1971)
Akansel Yalçınkaya
Tarihsel olarak kökenleri endüstri devrimine dayandırılan yönetim danışmanlığı ve bu hizmeti
veren danışmanların, yönetim kavramının tarihsel gelişimindeki diğerleri işletme okulları ve iş
dünyasına yönelik medya olmak üzere en önemli üç aktörden biri olduğu belirtilmektedir
(Engwall, Kipping ve Üsdiken, 2016). Yönetim bilgisinin üretimi ve yayılımına benzer şekilde
(Üsdiken, 2014), yönetim danışmanlığı faaliyetlerinin de doğdukları bir merkez ve transfer
edildikleri bazı çevreler bulunmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’nin çoğunlukla uygulamaya
dönük ve akademik yönetim bilgisini merkez ülkelerden ithal eden bir çevre ülkesi olduğu da
zikredilmektedir (Özen, 2013). Bu noktadan hareketle, yönetim ve örgüt araştırmaları
yazınında bir çevre ülke olarak Türkiye’ye akademik yönetim bilgisinin transferine ilişkin
zengin bir bilgi birikimi yanında, özellikle yönetim danışmanları tarafından gerçekleştirilen
yönetim bilgisi ithaline yönelik görgül ilginin daha düşük düzeyde kaldığı söylenebilir. Bu
husus, hele ki daha erken dönemlere ilişkin tarihsel sınamalar söz konusu olduğunda daha da
belirginleşmektedir.
Bu çalışmanın temel çıkış noktası da, söz konusu bu ihmal edilmişliği bir nebze olsun gidermek
üzere, bir çevre ülke olarak Türkiye’de görece daha erken denilebilecek dönemlerde bir
yönetim öncüsü (Brech, Thomson ve Wilson, 2010) olarak anılan Lyndall Urwick ile o dönem
ülkesindeki önde gelen yönetim danışmanlığı şirketlerinden biri olan (Engwall, Kipping ve
Üsdiken, 2016) Urwick Orr and Partners’ın Türk Hava Yolları’ndaki danışmanlık faaliyetlerinin
incelenmesidir. Bu noktadan hareketle, çalışmanın temel amacının, yönetim danışmanlığı
faaliyetlerini merkez-çevre bakış açısıyla bir çevre ülke örneği üzerinden betimleyerek;
yönetim danışmanlığı faaliyetlerinin Türkiye’deki tarihsel gelişimine ve bu bağlamda da
işletmecilik ve yönetim tarihi yazınına katkıda bulunmak olduğu söylenebilir. Çalışmada
ayrıca, Urwick Orr and Partners ve o dönem için onun yerel ortağı olan Türk Sevk ve İdare
Derneği ilişkisinden hareketle, yönetim danışmanlığı faaliyetlerinin gelişiminde uluslararası
aktörlerle yerel ortakları arasındaki ilişkilerin incelenmesi de hedeflenmektedir. Bu amacı
gerçekleştirebilmek adına, araştırmada kapsam olarak Urwick Orr and Partners danışmanlık
şirketinin Türk Hava Yolları’na 1967-1971 yılları arasında yapmış olduğu Re-Organizasyon adı
altında (Türk Hava Yolları A.O. 1968 Yıllık Rapor, 1969) yönetsel ve örgütsel içerikli ve hayli
geniş kapsamlı danışmanlık faaliyetleri belirlenmiştir. Bu bağlamda, bu amaca yönelik olarak
hayli geniş kapsamlı ve çeşitlendirilmiş tarihsel bir veri derlenecektir. Söz konusu veri seti,
büyük oranda ulusal olarak TBMM Kütüphanesi, Milli Kütüphane ve Başbakanlık Cumhuriyet
Arşivi’nde yapılacak taramalardan oluşacak olup; aynı zamanda Türk Hava Yolları arşivi ve
ulaşılabilmesi durumunda Türk Sevk ve İdare Derneği arşivi ile zenginleştirilecektir. Bununla
birlikte, Lyndall Urwick’in kişisel arşivinin yer aldığı ve tasniflendiği (Matthews ve Boyns,
2001) Henley Business School arşivi ile Büyük Britanya The National Archives’a da ulaşılarak
tarama yapılması hedeflenmektedir. Veri setine dahil edilen belgeler dışında, veriyi
çeşitlendirme ve zenginleştirme adına Türk Sevk ve İdare Derneği ve Türk Hava Yolları
çalışanları ile mülakatlar yoluyla veri toplanması da hedeflenmektedir. Ulusal ölçekteki arşiv
ve kütüphane taramaları tamamlanmış olup, ikinci aşamadaki arşiv taramalarına geçilmesi
planlanmaktadır. Söz konusu bu geniş ve kapsamlı veri seti ile tarihsel analize dayalı bir anlatı
(narrative) (Erçek ve Günçavdı, 2016) inşa edilmeye çalışılacaktır.
Bir Monografi Denemesi: Şirket-i Hayriye’nin İşletme Tarihi
Esra Dil, Kemal Demir
İşletme tarihi alanında yapılan çalışmalar incelendiğinde, kapitalizmin gelişimini Batılı ülkeleri
merkeze alarak spesifik işletmeler üzerinden araştırmanın önemli bir yeri olduğu görülecektir.
Kapitalist ilerlemenin farklı ülkelerde nasıl geliştiği karşılaştırmalı işletme tarihi çalışmaları
yapabilmeyi de mümkün hale getirmektedir. Deane’in (2000) belirttiği gibi Endüstri Devrimini
izleyen süreçlerde üretim birimlerinin büyük ölçeklere ulaşması, iş gücünün geçici istihdamdan
sürekli istihdama doğru evrilmesi, yöneticilik bilgisinin uzmanlık gerektiren bir mesleki alana
dönüşmesi, yasal çerçevenin işletmecilik faaliyetlerini daha yoğun biçimde konu alması gibi
önemli gelişmeler gerçekleşmiştir.
Oysa Türkiye’nin de dahil olduğu yükselen ekonomilerde, alternatif bir işletmecilik tarihi
yaklaşımının gerekliliği yazında tartışılmaktadır (Austin vd., 2017). Zira devletin sermayeyi
elinde bulunduran asli unsur olarak yatırımları da yapan aktör olduğu bu ülkelerde, kapitalist
ilerleme, işletme bilgisinin ve uygulamalarının yayılımı ve kurumsallaşma yukarıda
belirtilenden farklı bir seyir izlemektedir. Bu bağlamda, işletme tarihinin bir disiplin olarak
yeni gelişmeye başladığı ülkemizde işletmecilik bilgisinin yayılımının izini sürebilmek için
ilklere odaklanan araştırmalarla yola çıkmak anlamlı görülmektedir.
Osmanlı Devleti örneğine bakıldığında devlet sermayesi ile kurulan çok sayıda fabrikanın yanı
sıra devlet tarafından teşvik edilmiş ve girişimciler tarafından kurulmuş özel işletmeler de
bulunmaktadır (Sırma, 2011:118). Osmanlı Devleti’nde kurulan ilk anonim şirket olan ve
günümüze kadar farklı isimler altında da olsa faaliyetine devam eden Şirket-i Hayriye (Kazgan,
1991) bunlardan birisidir. Bu gerekçeyle bu çalışma, Geç Osmanlı Dönemi modernleşme
hamleleriyle hayata geçirilen ve günümüze kadar ulaşan bu uzun ömürlü işletmeye
odaklanacaktır. Araştırmanın amacı, Şirket-i Hayriye’nin yönetim ve örgütlenme pratiklerinin
neler olduğunu, nasıl uygulandığını, karakteristik özelliklerini açığa çıkarmaktır. Böylece uzun
ömürlü bir işletme de yönetim uygulamalarının nasıl kurumsallaştığına dair yapılacak sonraki
araştırmalar için bir temel bilgi birikimi oluşturabilmek hedeflenmektedir.
Yönetim düşüncesinin tarihsel gelişimi (Wrege, Greenwood and Hata, 1999; Wrege,
Greenwood and Greenwood, 1997; Bedeian, 1998; Beu and Leonard, 2004; Lamond, 2005;
Smith and Boyns, 2005; Aldrich, 2010; Pindurs, Rogers and Kim, 1995) ve bu düşüncenin Batı
dünyasından başlayan yayılımı yoğun bir şekilde incelenmiştir. Osmanlı Devleti bağlamında
yönetim olgusu, tekil fabrika örnekleri ( örn., Buluş ve Arıcıoğlu, 2005; Topal, vd. 2012)
üzerinden inceleyen çalışmalar da mevcuttur. Öte yandan uzun ömürlü işletmeler üzerine
yapılan çalışmalar içerisinde (örn., Dil, 2013; 2014a; 2014b; 2016) devlet eliyle kurulan
işletmeler üzerinde odaklanılmadığı görülmektedir. Bu çalışmanın literatürde eksik bırakılan
bu alanı doldurmaya yönelik bir girişim olduğu söylenebilir.
Araştırmanın verileri Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinden elde edilmiştir, bunun yanı sıra
ikincil veri kaynaklarından da yararlanılmıştır. Şirketin kuruluş yılı olan 1851 ile Osmanlı
Devleti’nin yıkılışına kadar olan dönemdeki arşiv dokümanlarının analizi yapılmıştır.
Çalışmada nitel bir araştırma yaklaşımı benimsenerek, veriler iki araştırmacı tarafından
kodlanmış ve yönetim uygulamalarını içine alan temalara göre sınıflandırılmıştır.
Bir Sosyal Girişim Modeli: Osmanlı Para Vakıfları
Çiğdem Gürsoy
Özel ve kamu sektörüne ilaveten üçüncü sektör olarak isimlendirilen Sivil Toplum Kuruluşları
20.yy’ın ortalarında faaliyete başlayarak süreç içinde etki alanlarını genişletmişlerdir. Yüzyılın
sonlarında ise söz konusu üç sektörden farklı ve fakat bunlarla bağlantılı bir diğer işletme
modeli, sosyal girişim ön plana çıkmıştır. Sosyal girişimler bir yandan özel ve devlet sektörü
gibi kâr amacı güderken diğer yandan elde ettikleri kârın tamamı ile sivil toplum kuruluşları
gibi toplum refahını arttırmaya yönelik çalışmaktadırlar. Diğer bir deyişle sosyal girişimler tek
bir çatı altında ekonomik ve toplumsal iki farklı hizmete odaklanmıştır. Bildirinin amacı sosyal
girişimin ülkemiz için yeni olmadığı Osmanlı’nın 15. yy’da icat ettiği para vakıflarının tam da
bu alanda yüzyıllarca önemli görevler üstlendiğini gösterebilmektir. Bu kapsamda ‘ülkemiz için
sosyal girişim kavramı aslında malumun ilanı mıdır?’ sorusundan hareketle para vakıfları ve
sosyal girişimlerin karşılaştırılabilirliği tartışmaya açılacaktır.
Girişimciliğin yazılı belgelerini, ticari işlemleri kaydedebilmek için yazıyı icat eden Sümerlere
(M.Ö. 4000) kadar geriye götürmek mümkündür. İlk çağlarda çok yavaş gelişme gösteren
ticari işlemler Ortaçağ’ın başlangıcında hafif hareketlenmiş sonlarına doğru coğrafi keşiflerin
başlaması, Amerika kıtasının keşfi ve değerli madenlerin Avrupa’ya taşınması ile ivme
kazanmıştır. Avrupa’ya taşınan başta gümüş olmak üzere değerli madenler sayesinde
piyasalarda mübadeleden para kullanımına geçiş sürecindeki ekonomik hareketlilik ‘Ticaret
Devrimi’ olarak adlandırılmıştır. Bu devirde girişimcilerin bir yandan sürecin doğası gereği
ortaya çıkan fırsatları değerlendirdikleri diğer yandan mal ve hizmet alanlarındaki boşlukları
görüp yeni ihtiyaçlar yaratarak farklı alanlara yöneldikleri bilinmektedir.
Osmanlı, dünyada para kullanımının ve dolaşımının artmaya başladığı yıllarda söz konusu
gelişmelere para vakıflarını icat ederek cevap vermiştir. İslâmiyet’in ilk yıllarından itibaren
gayrimenkul vakfedilmesi ile oluşturulmuş vakıf sisteminin içinde 15.yy’ın sonlarına
gelindiğinde ilk para vakfı örnekleri görülmeye başlamıştır. Para vakfı, kişilerin paralarını
/menkullerini vakfederek kurdukları vakıf türüdür. Vakfedilen meblağlar %10-%15 kâr payı ile
kredi olarak verilip elde edilen gelirler toplumun ihtiyaçları doğrultusunda kullanılmıştır.
Harcamalardan arta kalanların ana paraya ilave edilerek tekrar dolaşıma dahil edilmesi
özellikle istenmiştir. Yıllar içinde para vakıfları, gayrimenkul vakıflar ile birlikte
değerlendirildiğinde Osmanlı Vakıf Medeniyeti olarak adlandırılan devasa bir kurum ortaya
çıkmıştır. Bu kurumunun yaygınlığı ve işlevi sayesinde Osmanlı’da askeri, bürokratik ve saray
harcamaları dışında kalan başta eğitim, sağlık, bayındırlık ve sosyal hizmetler olmak üzere
sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel pek çok farklı alana hizmet götürülmüştür.
Yapılan çalışma sonucunda, sosyal girişim ve para vakfı modellerinin birbirine benzeyen bazı
temel yönleri tespit edilmiştir. En belirgin özellik işleyiş açısından ekonomik faaliyetler
sonucunda elde ettikleri kârları toplumun faydasına kullanmalarıdır. Her iki kurumda da
sosyal ve ekonomik girişimler sürdürülebilir bir bütünün farklı parçaları olarak algılanarak
yapılan hizmetlerin devamlılığı sağlanmıştır. Sosyal girişimciler ile vakıf kurucuları vâkıfların
toplumun sorunlarını görerek iyileştirmeye yönelik tavır aldıkları, kendi çevrelerinin yanı sıra
farklı bölgelere de hizmet götürdükleri anlaşılmaktadır. Temel benzerliklere rağmen; sosyal
girişimlerin ulusal ekonomi içindeki paylarının gün geçtikçe artması ve küresel hareketlere
girişmeleri göz önüne alınsa dahi para vakıflarının yaygınlığı ve işlevlerinin kapsamına henüz
erişemedikleri görülmektedir.
YAZARLAR VE ESERLER ÜZERİNE
Geçmişten Günümüze Örgütlerde Hegemonya Olgusu: Zorla mı? Rızayla mı?
Yusuf Gündüz
Bu çalışmanın amacı örgütlerde var olduğunu düşünülen hegemonya olgusunu yani gönüllü
kabule dayalı rızayla boyun eğmeyi tarihsel süreç içerisinde dönem koşulları ve bağlamlarıyla
incelemek ve hegemonya olgusunun geçirdiği değişim ve dönüşümler belirlemektir.
Çalışmanın konusu örgütlerde var olduğunu düşündüğümüz hegemonya olgusunu “Örgütsel
Hegemonya (Organizational Hegemony)” araştırmaktır. Bu bağlamda Gramsci anlayışla
“farklı sınıf ve grupları ikincil unsurların hâkim güç tarafından empoze edilen sosyal hayat
doğrultusunda rızalarını kendiliğinden gösterdikleri gönüllü kabule dayalı bir hâkimiyet
ortamında birbirine bağlamak (Robinson, 1996)” şeklinde tanımlanan hegemonya
(Hegemony) kavramın kavramından yola çıkarak örgütlerde bu kavramı açıklamaya
çalışmaktır.
Araştırma, iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda İşletme yönetimi tarihinde yer etmiş
yazar ve düşünürlerin eserleri taranarak doküman analizi gerçekleştirilmiştir. Berber (2013)
tarafından kaleme alınan Klasik Yönetim Düşüncesi: Geleneksel ve Klasik Paradigmalarla
Klasik ve Neo-Klasik Örgüt Teorileri kitabının rehberliğinde ve sanayi devrimi öncesi ve
sonrası, yöneten ve yönetilen ilişkilerine farklı bakış açısı içeren eserlerden yapılan seçiler
şunlardır: James Steuart (1713-1780) An Inquiry into the Principles of Political
Economy(1767), Robert Owen (1771-1858) A New View of Society (1816), Karl Marx (1818-
1883)- Alman İdeolojisi (1878), Frederick Winslow Taylor (1856-1915) The Principles Of
Scientific Management (1911), Maximilian Karl Emil Weber (1864-1920) The Protestant
Ethic and the Spirit of Capitalism (1905), Economy and Society (1922), Mary Parker Follett
(1868-1933) The New State (1918), Creative Experience (1924), Antonio Gramsci (1891-
1937) Hapishane Defterleri (1929-1935), Herbert Alexander Simon (1916-2001)
Administrative Behavior (1947), A Behavioral Model Of Rational Choice (1955), Michel
Foucault (1926-1984), Özne ve İktidar (1954-1988). Verilen kaynaklar doküman
incelemesine tabi tutulmuşlar ve betimsel olarak analiz edilmişlerdir.
İkinci kısımda ise İstanbul’da bir vakıf üniversitesinde çalışan yaşları 28 ile 60 arasında
değişen, 4 erkek ve 2 kadın öğretim elemanı katılımcıdan oluşur. Katılımcılardan 3 kişi
kurumda yardımcı doçent kadrosunda, 2 kişi öğretim görevlisi kadrosunda ve 1 kişi araştırma
görevlisi kadrosunda çalışan öğretim elemanlarını oluşan katılımcılara araştırma sorularından
oluşturulan yarı yapılandırılmış sorularla görüşme tekniği ile toplanan veriler içerik analiziyle
derinlemesine incelenerek çalışmanın kategorileri ve temaları ortaya çıkarılmıştır.
Kaynak: İstinye Üniversitesi Resmi Web Sitesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder