Amerika Meydan Okuyor Eserini Türk Sevk ve İdare Derneği Başkanı Şahap Topçu Değerlendiriyor
Türk Sevk ve İdare Derneği Başkanı Şahap Kocatopçu, Amerika Meydan
okuyor başlıklı eseri sevk ve idare açısından Milliyet Gazetesi için
değerlendirmiştir. Bu değerlendirmeyi (1968) istifadenize sunuyorum. Yararlı olması dilekleriyle...
Muhammet Negiz
KALKINMA İÇİN…
“Batı Avrupa’nın Amerika seviyesine ulaşabilmek bakımından duyduğu
endişe yanında yurdumuzun durumunu düşününce ümitsizliğe kapılmamak elden
gelmiyor. Başarı için Türk sevk ve idarecilerinin de her şeyden önce insana
yatırım yapmak, ekonomik, sosyal, teknolojik ve politik değişmelerin düzenlenmesi
sorunlarına meydan okumaktan başka çareleri yok…”
Amerika Meydan Okuyor kitabını okuyup Batı Avrupa’nın bu memleket
seviyesine ulaşabilmek bakımından duyduğu endişe yanında diğer dünya
memleketlerinin ve yurdumuzun durumunu düşününce ümitsizliğe kapılmamak elden
gelmiyor.
Ancak kendimizi bu ümitsizliğe kaptırarak aradaki fark uçurumunun daha
derinliklerine yuvarlanmak yerine yurdun kalkınmasında sorumluluk hisseden her
vatandaşın bu durumdan hız alması gerekmekte…
İhtiyar dünyamız son yüzyıl içinde sanayileşmenin gelişmesiyle yepyeni
bir toplumun meydana gelişini yaşıyor. Önceleri İngiltere adalarında başlayan
bu endüstri toplumu yavaş yavaş bütün dünyayı kapsamakta… Yakın bir gelecekte
en el değmemiş yerler bile bu toplumun etkisine girecek…
Sanayileşme yoluyla bu hızlı kalkınma yarışında az gelişmiş memleketler
kendilerini bir milli ekonomik savaş içinde buluyorlar. Tabii kaynaklarını,
finansman, insan gücü ve bilgi ile beraber değerlendirerek kendilerinden önce
sanayileşmiş ve toplumunu daha yüksek refah seviyesine ulaştırmış ülkelere
yaklaşmaya çalışıyorlar. Tıpkı irmik, yağ, şeker ve fıstıkla helva yapmak gibi,
iş bu değerleri en iyi şekilde
kullanmakta… Sevk ve idare bilgi ve sanatı burada kendini hissettiriyor.
DÜNYAYA AYAK UYDURMAK
S. Schreiber, kitabında Amerika’nın bu hızlı gelişmesini başta eğitim,
sevk ve idare ile teknolojik araştırma ve hürriyet, karşılıklı güven
faktörlerine bağlıyor. Bu yazıda mümkün olduğu kadar Türkiye’nin hızlı
kalkınmasında sevk ve idarenin rolüne değineceğiz.
Bir yönden sanat, diğer yönden bir ilim sayılan sevk ve idarenin çeşitli
tarifleri arasında: “Bir işi malzeme ve insan gücünden azami tasarrufla
başkaları vasıtasıyla yaptırmak” en çok benimsenenlerinden biriydi. Bahis
konusu kitapta sevk ve idareyi “Ekonomik, sosyal, teknolojik ve politik
değişmeleri değerlendirip teşkilatlandırarak bunları bütün topluma dağıtmak” şeklinde tarif eden McNamara
böylece daha genel bir anlamda konuyu toparlamış oluyor.
Bunu değişen dünyaya, ekonomik, sosyal, teknolojik, ve politik şartlara
ayak uydurmak, hatta bazı değişiklikleri önceden sezmek ve gelişmelerine yön
vermek şeklinde de yorumlamak mümkün. Önemli olan, işletmelerin devamlı büyüme,
teknolojik kuvvetlerini arttırma çabaları yanında yukarıdaki dört faktörün
birbirine bağlı etkilerinin göz önünde bulundurulması gerçeği. Böylece bugünün işletme sevk ve idareciyi son
zamanlara kadar en basit şekliyle yalnız mümkün olduğu kadar fazla kar sağlamakla
sorumlu olmaktan uzaklaşmış, bunun yerine ekonomik, sosyal, teknolojik ve
politik değişiklikleri yakından izleyerek işletmenin sahibi ile toplumun birçok
zamanlar çelişen menfaatlerini adalet içinde dengelemekle sorumlu bir hale
gelmiştir.
ÇELİŞEN MENFAATLER
Bu çelişen menfaatleri beraberce inceleyelim:
1-)İşletmenin karı: Makul hadlerde olmak kaydı ile şirketin
sahibi, hissedarları, memur ve işçileri halk ve
devlet başarılı bir işletmenin karından ancak memnun olurlar Ancak sevk
ve idareci karın Türkiye gibi ithalatı
durdurmak için veya yüksek gümrük duvarlarıyla zorlaştırmak suretiyle himaye edilen
bir sanayide dünya konjonktürüne nazaran yüksek fiyatlarla ve halkın istismarı,
ekonominin zarar görmesi bahasına yüksek ölçülerde gerçekleşmesine meydan
vermemek zorundadır.
2-)Ortaklara karşı sorumluluk: Elde edilen kardan makul bir kısmının
hissedarlara temettü olarak dağıtılması ne kadar normalse, sevk ve idareci bu
kar hududunun çalışanlara daha iyi bir hayat seviyesi ve yeni yatırımların
gerçekleşmesine imkan sağlama dengesine de dikkat etmekle görevlidir.
3-)Çalışanlara karşı sorumluluk: Sevk ve idareci az gelişmiş
memleketlerin hepsinde görülmekte olan gelir dengesizliği ve prodüktivite
düşüklüğünü gidermeye çalışmalı ve
çalışanların onur, haysiyet ve huzuruna değer vererek işletmenin gelişmesinden
en uygun şekilde faydalanmalarını sağlamalıdır. Hürriyet içinde kalkınmanın
başlıca temellerinden olan sendikalarla yürütülecek toplu sözleşme düzeni de
böylece kendiliğinden kolayca yerleşmiş olacaktır.
4-)Müşterilere karşı sorumluluk: İşletmenin ürün veya hizmetini her gün
biraz daha ucuza, daha kaliteli ve daha iyi şartlarla satışa çıkartmak sevk ve
idarecinin en zor ve önemli görevlerinden biridir. Türkiye gibi gelişmekte olan
ülkelerde sık sık kendini hissettiren enflasyonist temayüllere rağmen
sanayileşmiş memleketlerle aradaki fark ancak bu politika sayesinde
giderilebilecektir.
5-)Devlete karşı sorumluluk: Elde edilen karın baş ortağı devlete ödenen
verginin her sene artmasından sevk ve idareci ne kadar gurur duysa azdır. Büyüyen
işletmeler arasında bunu topluma ve devlete hizmet yarışı haline sokmak lazımdır.
Yine kalkınmada az gelişmiş memleketlerin ortak özelliği olan dış ticaret
dengesindeki açığı kapatmak için ithalatı önleyici çabalar kadar ihracata yönelmek,
başlangıçtaki zorluklara rağmen her sevk ve idarecinin önemli görevidir.
6-)Topluma karşı sorumluluk: Sevk ve idareci aynı zamanda her yıl 1
milyonu bulan nüfus artışı ve mevcut işsizlik karşısında kardan önemli bir
kısmını yeni yatırımlara yönelterek birçok vatandaşa yeni iş sahaları açmak
sorumluluğunu taşımaktadır. Bunun yanı sıra işletmenin civarındaki eğitim
işleri ve diğer sosyal konularla ilgilenmek, kabiliyetli gençlerin yetişmesine
imkan sağlamak görevi vardır.
Yukarıdaki konular sevk ve idarecinin ekonomik ve sosyal değişiklikler
ve bu alanda çelişen menfaatler karşısında başlıca problemlerini, sosyal
adaletin gerçekleşmesindeki önemli görevlerini özetliyor. Bahis konusu kitapta
hızlı gelişme ile sosyal adaletin ilişkisi çok güzel anlatılmış bulunuyor.
İŞLETME İÇİ DEMOKRASİ
İşletmesinin gümrük duvarları himayesinden sıyrılıp bir gün Ortak Pazar
topluluğu içinde yerini alması için prodüktivitesini ve teknolojik gücünü
arttırması da gerekmekte… Modern gelişme insanoğlunun yaratma gücünü geliştirmekle
sağlanacak. Ancak bu teknolojik gelişme bol miktarda uzman eğitimi yanında ya
lisans ve teknik anlaşma gibi kökü dışarıda olan tecrübe ve araştırma
merkezlerinden ya da işletmeye, üniversiteye veya milli araştırma enstitülerine
bağlı yerli merkezlerden sağlanacaktır. İşte az gelişmiş memleketlerin esas
geriliği burada kendini göstermektedir. Bu konuda yurdun belli başlı büyük
işletmelerin teknolojik araştırmalara değer vermesi, devletin Amerika’da olduğu
gibi bu araştırmaları desteklemesi yanında, sanayide ilerlemiş ülkelerin dev
işletmelerinin de az gelişmiş memleketlerin büyüme çabasındaki işletmelerine
yol gösterici yardımda bulunması gerekmektedir. Aksi halde aradaki uçurumun
büyümesinde, dünyada huzur düzeninin bozulmasındaki sorumlulukları artacaktır.
Büyümek zorunda olan işletmede merkeziyetçi olmayan bir idare yolu ile
yetki ve sorumlulukları dengeli bir şekilde alt kademelere doğru kaydırmak,
kurmay ve kumanda sınıfları arasında ahenkli bir işbirliği kurmak, çalışanlara
güveni olmak, böylece işletmeyi bir tek insan diktası yerine bir ekip
idaresiyle yönetmek Amerika’nın diğer ülkelere nazaran üstünlüğünde başlıca
rolü oynamaktadır. Yukarıdaki prensipler bir işletme idaresi kadar devlet
idaresiyle, hatta hürriyet ve demokrasinin sağlam temellere oturmasıyla da ilgilidir.
BAŞARI İÇİN ÇARE NE?
Yukarıda ekonomik, sosyal,
teknolojik ve politik değişmeleri teşkilatlandırarak bütün topluma
dağıtmakla,çelişen menfaatleri adil bir şekilde dengelemekle sorumlu sevk ve
idarecinin görevlerini özetledik. Bu tutum Amerika’da tatbik edilmek
istenilenden hiç farklı değil. Ancak bir idarecinin bu tutum içinde ve başarılı
çalışabilmesi için kendisine görev veren sermaye sahibinin veya temsilcisinin
de aynı düşünceleri benimsemesi gerekmektedir. Oysa birçok ile şirketlerinde “peder
şahi” aile reisi diktatörlüğü, aile
dışından yabancı idarecilere, uzmanlara güvensizlik ve lüzumsuzluk
görülmektedir. İktisadi devlet teşekküllerinde ise bugüne kadar hükümetler -hangi
partiden olursa olsun- bu kuruluşların gerekli politikasını, gelişme
amaçlarını, açık olarak belirttikten sonra, başlarındaki sevk ve idarecilere
karışmaktan vazgeçmediler, onlara güvenmediler ve dengeli yetki ve imkan
sağlamadılar. Başarılı işletmelerde ise modern sevk ve idare prensiplerinin
uygulanmasına çalışıldığı izlenmektedir.
Bu prensiplerle çalışmak isteyen bir sevk ve idareciyi işçi sendikaları
liderlerinin de desteklemesi gerekmektedir.
S. Schreiber, kitabında Amerika’nın Sovyet Rusya’yı nasıl geçmekte
olduğunu anlatırken bunun teknoloji, eğitim, araştırma, insana güven, hürriyet
faktörleriyle, gerçekleştiğini belirtiyor ve bunu aynı zamanda solun bir
başarısı olarak niteliyor. Kitapta bahsi geçen sağ ve sol tarif edilmemiş ve
herkesin kendi anlayışına bırakılmış durumda olduğundan yanlış tefsirlere yol açılmamasını
dilerim.
Türkiye’mizin hızla ve hürriyet içinde kalkınmasında, işletmelerimizin
gelişmesinde sevk ve idarecilerin sorunları, yazımızın başında bahsettiğimiz Amerika
ile Avrupa arasındaki uçurum kadar düşündürücü… Fakat Amerika meydan okumuş ve
başarmıştır. Türk sevk ve idarecilerinin de inandıkları dava uğrunda başarı
için her şeyden önce insana yatırım yapmak, menfaat çelişmelerine, ekonomik,
sosyal, teknolojik ve politik değişmelerin düzenlemesi sorunlarına ve diğer
problemlere meydan okumaktan başka çare yok…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder