Türkiye'de İşletmecilik Eğitimine Dair...



Türkiye'de İşletmecilik Eğitimine Dair...

Bu başlık altında Türkiye'de işletmecilik eğitimi hakkındaki çeşitli kaynaklar derlenecektir. İlk olarak, Aytemur (2007) kaynağında yer alan "Akademi Dünyası" başlıklı bölüm iktibas edilmiştir. 

 Almanya’nın Avrupa’da önemli bir ekonomik güç olarak ortaya çıkmasının yanında Türkiye’yle uzun süredir devam eden siyasi, ticari ve kültürel bağlantıları, bu ülkenin pek 86 çok açıdan örnek alınmasına neden olmuştu (Arias ve Guillén, 1998). Türkiye, Cumhuriyet’in kuruluşundan 1933’e uzanan süreçte, birçok alanda bilgisinden ve deneyiminden yararlanmak üzere Almanya’dan uzman davet etmişti. 1926’da devlet fabrikalarında görevlendirilmek üzere, 1930’da Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti’nde [Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nda], yine aynı yıllarda ormancılık alanında ve silah tamir yerlerinde çalıştırılmak üzere Alman uzmanlar davet edilmişti. Bunun dışında, genel mali durum hakkında, posta, telgraf hizmetlerinde, devlet inşaatlarında, yani birçok değişik alanda, her üç ayda bir uzmanlık raporu hazırlamaları için Alman uzmanların yardımı talep edilmişti. Diğer yandan hükümet, Türk görevlilerin Almanya’da mesleki eğitim görmelerini ve deneyim kazanmalarını sağlamaya çalışmıştı. 1932 yılında bu ülkedeki çeşitli yüksekokullarda öğrenim gören öğrenci sayısı 137’ydi. Almanya’da siyasal çalkantıların yaşandığı 1933-39 döneminde de durum değişmemişti. 1934’de İktisat Vekaleti dokuz uzman davet etmiş, bu kişilerin beş yıllık planla ilgili sorunların çözümünde görev alacakları bildirilmişti. Alman sanayi yatırımları ile birlikte, ordu da dahil olmak üzere (Özgüldür, 1993) resmi ve yarı resmi kuruluşlarda çalışan Alman uzman sayısı 1939 yılı itibariyle ikibinin üzerindeydi. Uzmanlar, demiryollarından köprülere, elektrik santrallerinden büyük sanayi tesislerinin ve malzemelerinin montajına kadar pek çok kritik alanda çalışıyorlardı (Koçak, 1991, s.38-43, 174-176).

Almanya, işletme yönetiminin incelenebileceği ve akademik ortamlarda öğretilebileceği fikrinin 19.yy sonlarında ortaya çıktığı ülkelerden biriydi. Bu ülkelerdeki kurumsal oluşumlar başka ülkeler için de öncü olmuş, model teşkil etmişlerdi. Alman geleneğinin temellerini Handelshochschulen adı verilen ticaret okulları oluşturuyordu (Üsdiken ve Çetin, 1999). II. Dünya Savaşı öncesi yıllarda Avrupa, akademik kurumları ve yapıları açısından lider durumda olan Almanya’nın eğitim modeli ve bu eğitimin temelini oluşturan disipliner tanım ve yaklaşımlardan etkilenmişti (Locke, 1988). Benzer bir durum Türkiye için de geçerliydi. İşletmeler ve bunların idaresinin incelenmesi ve öğretilmesi, Türkiye’ye ilk olarak Almanya’da şekillenen haliyle betriebswirtschaftslehre (BWL) veya Türkçe’de kullanılan ifadelerle “işletme ekonomisi” veya “işletme iktisadı” şeklinde girmişti. İşletmeyle ilgili ilk kitap İşletme İktisadı adıyla 1937 yılında yayınlanmış, dönemin tüm diğer kitap ve akademik dergilerinde de BWL kapsamındaki bakış açıları, öncelikler ve tartışmalar yer almıştı. Yaklaşımın ülkeye girişinde, 1933-1953 yılları arasında Türk üniversitelerinde görev alan profesörler kadar[66], Almanya’da eğitime gönderilen Türk akademisyenleri de etkili olmuştu (Üsdiken ve Çetin, 2001).  

1950 öncesinde Türkiye’deki akademik dünyanın bakış açısını şekillendiren en önemli yaklaşım olan BWL’ye göre işletme, iktisadi fonksiyonlar yerine getiren ve iktisadi ortamda faaliyet gösteren bir varlık olarak incelenmeliydi. İşletme ekonomisi, “ekonomice çalışan münferit işletmelerin bilgisi” olarak tanımlanıyor, disiplinin “…mevzuu, ekonomice çalışan işletmeler olunca gayesi de ekonomik daha doğrusu ‘ekonomiklik’ esaslarına göre kuruluşun ve işleyişin kanuniyetlerini tetkik etmek” şeklinde ifade ediliyordu. Yani bu anlayış içinde “…işletme iktisadı ilmini alakadar eden mesele, münferit işletmelerin sevk ve idaresi meselesi” idi. Burada kastedilen işletmelerin “işletilmesi”, bu işi yapması öngörülenler de “iktisatçılar”dı (Üsdiken ve Çetin, 1999).

1950’li yıllara kadar esas mesele dışarıda gelişeni getirmek olmuştu. İlk başlarda “ilmi” getirme daha önemli yer tutmuş gibiydi (Üsdiken ve Çetin, 1999)[67]:  

“Türkçeye ‘İşletme Ekonomisi’ olarak çevirdiğim ve Türk ekonomi terminolojisine yerleştirmeğe muvaffak olduğum bu mefhum ve bunun kavradığı bilgi ekonomi ilimlerinin en genç bir disiplinidir….(B)ir konferans verirken bu çok faydalı bilginin bir an evvel Türk ekonomi tedrisatı meyanında idhal edilmesini dilemiştim….(B)irkaç seneden beri okutulmağa başlanan bu bilginin memleketimize girmesini görmek benim için büyük sevinçtir.”

“İdare mefhum ve usullerini” yayarak yol gösterici olmak Türkiye’deki akademik dünya kaynaklı yönetim yazınının çekirdek özelliğiydi. “Organizasyon tarzı” ve “beşeri iş kudretinden istifade” işletme iktisadının ancak alt konuları olarak görülmekteydi (Üsdiken ve Çetin, 1999): 

“İşletme ekonomisi ilminin izahına çalıştığı…problemler esas itibariyle iki sahada kendini gösterir. Bu sahalardan biri organizasyon diğeri kalkülasyondur. Organizasyon işletmenin teşkilat işini, kalkülasyon ise hesap işini ifade eder….Organizasyon problemi tesis mahalli intihabı [seçimi], teşebbüs şeklinin intihabı, işletmenin mıntakavi vüsati [bölgesel genişliği] merkeziyet veya ademi merkeziyet usulüne göre işletme, sürüm teşkilatı, işletme ve teşebbüs birlikleri ve anlaşmaları gibi meselelerle uğraşır….İşletmenin harici alemle olan münasebetlerinden maada dahili alemi diyebileceğimiz ‘iç hayatı’, iç işletmesi vardır. Burada iş bölümleri, …iş esnasında amelenin işe karşı olan alakası, vaziyeti tetkik edilir, ücret usulleri mevzubahs olur. Bilhassa bu son meseleler ilk defa olarak Amerikalı mühendis Taylor tarafından ve sonra Fransız Fayol tarafından ilmi bir şekilde tetkik ve tespit edilmiştir.” 

Bu cümleler, Türkiye’nin işletme iktisadının girişiyle birlikte daha en baştan Taylor ve Fayol ile tanıştığını göstermekteydi. Ancak, 1950’lere kadar ikisi de geri planda kalacaktı. Fayol’a gösterilen ilginin sınırlı kalmasının belki de en önemli nedeni Alman kökenli işletme iktisadı yaklaşımında Fayolist anlamda yönetim kavramının yer almaması, ilginin sadece örgütsel yapıyla sınırlı olmasıydı. Örgütsel yaşantı ve yönetme işine insan ilişkileri yaklaşımı ise Amerikan akademik yazınında kendisini 1930’lu yıllarda gösterirken, bu yaklaşım Türkiye’deki akademik dünyaya 1950’li yıllara kadar hiç uğramayacaktı. Başka bir deyişle, Türkiye’deki akademik dünya 1950’lere kadarki sürede ağırlıklı olarak - Türkiye’de bugün yaygın biçimde benimsenen sınıflandırmaya göre- “klasik” dönemi yaşamıştı. Bu dönemde ekonomiklik vurgusu baskındı; düzen ve yapıların kurulmasına ilgi gösteriliyordu; insana ilgi ücret meseleleriyle sınırlı tutulmuştu. Akademide insan öğesini ön plana çıkaran yaklaşımlar ancak 1950’den sonra ilgi çekmeye, taraftar toplamaya başlayacak, “yöneticiliğin aslında bir insan ilişkileri işi olduğu” vurgulanacaktı (Üsdiken ve Çetin, 1999).

BWL, işletmelerin sahiplik yapısına ve uygulandığı ekonomik sisteme bakılmaksızın akademik dünya dışında uygulama için de geçerli olabilecek bir yaklaşım olarak sunuluyordu. İşletme ekonomisinin kâr yapmaya değil, kaynakların etkin kullanımına yaptığı vurgu, dönemin siyasi söylemiyle ve değerleriyle uyumluydu. “Güçlü temeller üzerinde kurulmuş işletmelere sahip olmak ve onları gereğince işletmek ve yönetmek” için BWL’nin benimsenmesi gerektiği yönündeki görüş, meşruiyet kaynağını Türkiye’nin sanayileşme hamlesinden alıyordu. Ülkenin ekonomik kalkınma hedefi, işletme iktisadı bilgisine büyük önem ve değer kazandırıyordu. Bu bakış açısı dönemin devletçi ekonomi politikasıyla da uyumluydu. Yaklaşımın devlet işletmelerine katkı sağlayabileceği görüşü, akademik öncüleri tarafından sıklıkla dile getiriliyordu. Buna rağmen, BWL’ye belki de tek fiili karşı koyuş, devletin kendisinden gelmişti. Devlet bürokrasisi ve işletmeleri her ne kadar mülteci profesörlerin danışmanlığından yararlanıyor olsalar da, BWL’nin kıyıda bıraktığı Fayol ve Taylor’ı Türkçe’ye kazandıran, iki önemli devlet kuruluşu olan TCDD ve TEKEL olmuştu. Devlet, girişimci kimliğiyle, yönetsel düşüncelerin ülkeye girişinde akademideki BWL öncülerinden bağımsız bir aracılık rolü gerçekleştiriyordu. Serbest pazar ekonomisi yanlısı olsalar da akademideki öncüler, yaklaşımın benimsenmesi için devlet nezdindeki meşruiyetine ihtiyaç olduğunu biliyor; bu nedenle BWL’nin devlet işletmeleri için uygunluğunu vurguluyorlardı. İşletme iktisadının Türkiye’de izlediği benimsenme süreci, dönemin “batıdan ne bulursan al” şeklinde özetlenen pragmatik tutumunun bir sonucu olarak kapsamını oldukça genişletmişti (Üsdiken vd., 2004).  

Yönetim bilgisinin aktarılması ve yayılması sürecini belirleyen mekanizmalardan biri dışarıda veya dışarıdakiler yoluyla eğitim iken, diğer ikisi yabancı uzmanların ziyareti ve danışmanlığı ile kurumsal yapıların oluşması idi. Düşün dünyasında “ilmi” ve “tekniği” ülkeye getirme ve ilgili kurumsal yapıları oluşturma çabası yoğun biçimde devam ederken, uygulama ortamında olup bitenler yine benzer mekanizmaların etkisiyle fakat biraz daha karışık ve farklı içerikte bir seyir izliyordu. Sanayileşme modeli olarak devletçiliğin benimsendiği ve özgül kurumsal yapıların oluşturulduğu dönemde bilgisine başvurulan ülkelerin çokluğu ve bilgi aktarma kanallarının çeşitliliği, belirgin bir eklektisizme yol açmıştı (Üsdiken, 2004).


 Dipnotlar:

[66] Bu dönemde Türkiye’ye iltica eden Alman bilim adamları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. F. Neumark, Boğaziçine Sığınanlar: Türkiye’ye İltica Eden Alman İlim Siyaset ve Sanat Adamları (1933-1953), İstanbul Üniversitesi Yayını, İstanbul, 1982; K.D. Grothusen, 1933 Yılından Sonra Alman Bilim Adamlarının Türkiye’ye Göçü, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1981. 

[67] Yazarlar, çalışmalarındaki alıntıları, alıntı yapılan makalenin yayınlandığı dergi adı ve tarihle verdiklerini 50. dipnotta belirtmişlerdir. Bu ve izleyen alıntı, Üsdiken ve Çetin’in İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası’nın 1937 yılı sayısından aktardıkları alıntılardır ve “işletme biliminin öncüleri olarak nitelenen öğretim üyelerinin” ifadeleridir.  

Kaynak:

Aytemur, J. Ö. (2007). 1930-1945 yılları arasında Türk yönetim düşüncesi: Sümerbank örneği üzerinden tarihsel bir çözümleme, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 85-89.


Not:

Üsdiken ve Çetin’in (1999) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası’nın 1937 yılı sayısından aktardıkları alıntıların kaynağı "İşletme Ekonomisi İlmi" başlıklı makaledir. Makaleye PDF olarak erişim için TIKLAYINIZ.


Bu sayfadaki verilerin çalışmalarınıza katkı sağlaması  dileğiyle...
Muhammet Negiz



Prof. Dr. Mehmet Oluç’un Kaleminden İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'nin Kuruluş Öyküsü

Muhlis Ete: "İŞLETME EKONOMİSİ İLMİ" (1937)

TÜRKİYE’DE ÜNİVERSİTE AÇMA POLİTİKASINA BİR ÖRNEK: DOĞU ÜNİVERSİTESİ FİKRİNDEN ATATÜRK ÜNİVERSİTESİNE

Türkiye’de İşletme Yüksek Lisans Eğitiminde İlk Adım: İşletme İdaresi Kurslarına İlişkin Bir Sözlü Tarih Çalışması

Hamidiye Ticaret Mekteb-i Alisi

TÜRKİYE’DE İŞLETME EĞİTİMİNİN TARİHÇESİ İLE İLGİLİ BİR GÖRÜŞ

Türkiye'de İşletmecilik Okullarının Tarihsel Gelişim Süreci Işığında Bir Gelecek Perspektifi

RUMLAR VE TİCARET; ELEN TİCARET MEKTEBİ | Έλληνες και Εμπόριο; Ελληνική Εμπορική Σχολή της Χάλκης

TÜRK İŞLETMECİLİK EĞİTİMİNDE BİR KİLOMETRE TAŞI: HEYBELİADA ELEN TİCARET MEKTEBİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

En Popüler Yayınlar

Öne Çıkan Yayın

Tez Yazımı ve Atıfların Önemi

Tez Yazımı ve Atıfların Önemi Marta Estruch'un Sunumu için  TIKLAYINIZ Prof. Dr. Tülay İlhan Nas'ın Sunumu için  TIKLAYINIZ Derya So...


"Başkalarının yoluna taş koyacağımıza, taş üstüne taş koyalım..."